“Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu; emniyet, itimat.” Başlıktaki sözcüğün Türk Dil Kurumu (TDK) Sözlüğü’ndeki karşılığı bu.
*
Türkiye’deki temel sorun işte bu ‘inanma ve bağlanma duygusu’nun; emniyetin, itimadın olmaması. Varsa bile eksik olması. Asıl meselemiz, ülkeye hâkim olan güven değil güvensizlik ortamı.
*
Bugünün Türkiyesinde vatandaş devletine, devlet de vatandaşına güvenmiyor. Acı ama gerçek bu. Aynı güvensizlik devletin farklı kurumları arasında da var aslında. Yakın geçmişten somut örneği hatırlarsınız. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ın karşı karşıya gelmesini…
*
Siyasette; iktidar muhalefete, muhalefet iktidara güvenmiyor. Hadi bu anlaşılabilir ama bizde muhalefet partileri, sadece iktidara değil birbirlerine de güvenmiyor. Daha ötesi, iktidarı paylaşanlar arasındaki durum da aynı. Tam bir güvensizlik değil belki ama var olan sınırlı, ihtiyatlı bir güven ilişkisi.
*
Durumu şöyle özetlersek yanlış olmaz sanırım: Bu ülkede yaşayan insanların çok büyük kısmı; - Hâkimin verdiği karara, hekimin koyduğu teşhise, hakemin çaldığı düdüğe tam bir güven duymuyor, duyamıyor.
Hadi detaylandıralım…
İnsanların çoğu;
* Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine inan(a)mıyor.
* Herhangi bir konuda ‘bilirkişi’ raporlarına güven(e)miyor. Adli tıp raporlarına, yapı güvenliği denetim raporlarına ve daha birçoğuna…
* Siyasetçilerin söylediklerine inanmıyor, siyaset kurumuna güvenmiyor.
* Gazetecilerin (büyük kısmının) yazdıklarına, söylediklerine inanmıyor, medyaya güvenmiyor.
* Devam etmekte olan ‘Narin Güran soruşturması’nda bir kez daha görmekte olduğumuz gibi; herhangi bir davada bırakın sanığı, tanıkların (ve tabii gizli tanıkların) ifadelerine de inanmıyor.
* Depremlerde yıkılan ve insanlara mezar olan binlerce binaya bakıp müteahhitlere güvenmiyor.
* Para verip aldığı yağlı boya tablonun orijinal olduğuna güven(e)miyor. Orijinallik sertifikasının gerçek olduğundan bile şüphe ediyor.
* Evine gelen tesisatçı ya da elektrikçinin var olan arızayı gidereceğine bile inanmıyor.
* Aynı şekilde, otomobilini götürdüğü sanayideki ustanın, aracı bir kerede ve tam olarak tamir edebileceğine inanmıyor. İşin sonunda karşısına çıkacak faturaya da güven(e)miyor. Yetkili servislerde bile…
* Başına bir şey gelecek olsa, kolluk kuvvetlerinin zamanında müdahale edip kendisini koruyacağından emin olamıyor.
* Yasaların, hatta Anayasa’nın bile herkese eşit şekilde uygulandığına uygulanacağına inanmıyor.
*
Listeyi uzatmak mümkün. Türkiye’de insanlar; parası ve gücü olanın her şeyi yapabileceğine inanıyor. Yapılanların, yapanların yanına kâr kaldığına… Yaşanan birçok olay da bu inancı haklı çıkarıyor maalesef. Geçenlerde Ankara’da rast geldiğim bir ‘kamyon arkası yazısı’ ile bitireyim. (Mesaj öylesine haklı ki, Türkçe yazım hatalarını bir seferlik görmezden geliyorum.)
Pazara sebze-meyve getiren kamyonun arkasında şöyle yazıyordu: “Öyle bir dünyadayız ki; edepsiz edepliyi bastırır, haksız da haklıyı astırır.” Kamyoncu arkadaş ülkenin durumunu bir cümlede özetlemiş!