Zincir kahvecilerden birine gittim geçenlerde. Ankara’da… Sade Türk kahvesi sipariş ettim kasadaki çalışana. “Single mı olsun, double mı?” diye sordu genç barista. “Tek mi, duble mi?” yani. Şaşkınlık içinde sordum: - Türk kahvesinin singılı, dabılı mı olur? Karşımdaki kafe personeli de benim şaşırmama şaşırdı: - Tabii ki var beyefendi. - Hayır yani… Yapılırsa tabii olur da. Espressoda alışığız bu soruya ama Türk kahvesinde de mi? - Çok var dabıl içen. - Türk kahvesini mi? - Evet. Dabıl isteyen çok var. - Peki. Ne diyeyim. Benimki normal. Bildiğimiz Türk kahvesi. Sade. - Singıl yani. - !!! Singıl evet. Tek yani. Normal yani. Türk kahvesi. Bildiğimiz fincanında.
Türk kahvesinin düştüğü duruma ayrı üzüldüm; ‘tek’ yerine ‘singıl’, ‘duble’ yerine ‘dabıl’ denmesine ayrı. Garip bir dönem yaşıyoruz. Ya da bizim jenerasyona garip geliyor belki de. Sadece Ankara, İstanbul, İzmir gibi metropollerde değil, Türkiye’nin hemen her kentinde çok sayıda ‘kahveci’ açılıyor son zamanlarda. Pıtrak gibi derler ya, tam öyle. Bir tarafta yerli-yabancı zincir kahveciler; diğer yanda küçük, Fransız ya da İtalyan tarzı sokak arası kahvecileri. Bazılarının da adı İngilizce ya da Fransızca ama aslında yerli…
Ankara’da bu işi senelerdir yapan bir dostumu aradım. Tamer Hiçyılmaz, 10 seneden fazladır butik bir kafe işletiyor Kavaklıdere’de. Hep aynı kalitede. Ürünler de müşteri kitlesi de… Tamer anlattı bu ‘kafe’ enflasyonunun sebeplerini:
Önce şunu söylemem lâzım. Evet çok sayıda küçüklü-büyüklü kafe açılıyor ama bunların bayağı bir kısmı da kısa süre içinde kapanıyor. Yani küçük bir kahve makinesi alıp bu işi yaparım diye düşünenler maalesef zarar edip dükkana kilit vurmak zorunda kalıyor.
Kafelerin çoğu kablosuz internet paylaştığı için özellikle gençler ve öğrenciler tarafından tercih ediliyor. Bir kahveyle uzun süre oturuyor bu kesim.
Kahvede kâr marjı yüksek, bu doğru. Ama kahve var, kahve var. Piyasada kilosu 300 TL’ye de kahve var, bizim sattığımız gibi 900 TL’ye, bin TL’ye olan da. Az önce bahsettiğim, çoğunluğunu gençler ve öğrencilerin oluşturduğu kitlenin önceliği kahvenin kalitesi değil. En ekonomik şekilde hem çalışıp hem sosyalleşmek onların önceliği.
Bir de az sayıda personelle yürüyebiliyor bu iş. Yani bir restorandaki gibi değil. Orta ölçekli bir kafeyi dört kişiyle idare edebilirsiniz. Dükkân da kira değilse, cazip geliyor insanlara.
Şimdi yeni bir akım var kafelerde başlayan. İstanbul’da başladı. Muhtemelen her yere yayılacak kısa sürede. Gün içinde DJ (disk jokey) performansı. DJ’lerin müzik yapması ayrı bir hava getirir ortama. Bizim sektörü de hareketlendireceğini düşünüyorum.
Kafeler aleminde durum bu. Son olarak… Israr ediyorum. Bence dabıl Türk kahvesi olmaz!