Günlerdir ana gündem maddemiz corona virüs ve getirdikleri. Yaşamımızda büyük çaplı değişikliklere sebep olan bu salgın, birçok şeyi kökten değiştirdiği gibi eğitime de ket vurmuş oldu. Artık dersler yüz yüze öğretim yerine online olarak internet üzerinden devam ediyor. Bu durum aynı zamanda ''Online eğitim, örgün eğitimin yerini alabilir mi?'' sorusunu akıllara getiriyor.
Bildiğiniz üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullar EBA üzerinden online eğitimlerine devam ediyor. Bununla birlikte EBA'da sadece öğrencilere değil, ebeveynlere yönelik eğitimler de başladı.
Üniversitelerde ise durum biraz farklı. Her üniversite kendi imkanları veya sistemleri çerçevesinde eğitimlerini devam ettirmeye çalışıyor. Farklı online görüşme uygulamaları bu konuda gençlere yardımcı oluyor. Hal böyle olunca bazı sıkıntılar da yaşanabiliyor. Yakın zamanda bir online görüşme uygulamasıyla ilgili bazı haberler de çıkmıştı. Bahsedilen uygulamada habersiz bir şekilde öğretmenlerin kredi kartlarından para çektiği söylenmiş ve bununla ilgili MEB'de bir komisyon toplanacağı kararlaştırılmıştı.
Hülasa bu sistemler, eğitimi bu olağanüstü hal döneminde devam ettirme çabası güdüyor. Önceki senelerde tartışılan 'Acaba gerçekten olur mu, eğitim online sürdürülebilir mi?' düşüncesi corona virüs yüzünden biraz zorunlu da olsa hayata geçirilmiş oldu.
Peki bu imkan ve şerait altında, bir gün bu salgın sona erdiğinde de eğitimler online olarak devam ettirilebilir mi?
Ben bunu pek mümkün göremiyorum açıkçası. Öncelikle bu karantina günleri başladığından beri internette sıklıkla kesintiler ve sorunlar yaşanmaya başladı. Evlerinde kalanlar internete yüklenince sağlayıcılar yetişemez oldu. Eğer online eğitim sürekli hale getirilirse internetteki bu yoğunluk devam eder ve mağdur olanlar olabilir.
Haliyle herkesin yeterli internet ve bilgisayar donanımına sahip olması zor. Eğer bu sistemde devam etme çalışmaları ve düşünceleri varsa öncelikli olarak internet altyapılarının kuvvetlendirilmesi ve ihtiyaç sahiplerine bilgisayar edindirilmesi gerekiyor.
Hepimizin malumu çoğu insan corona virüs salgını yüzünden işyerlerine gidemiyor. Mesleklerini evlerinden icra edebilenler homeoffice tarzı çalışmalara geçti. Bizler, gazeteciler, olduğumuz yerlerden gündemi takip etmeye ve siz değerli okurlarımızla paylaşmaya çalışıyoruz. 'Elimizden gelen başka bir şey olsaydı' diyor insan ama nafile. Hal böyleyken elimizden geldiğince sizlere kaliteli içerikler oluşturmaya çalışıyoruz.
Böylesine hassas bir dönemde tüm meslektaşlarımızın yazdıklarına, söylediklerine, çizdiklerine daha fazla önem göstermesi elzem. Çünkü bizler elimize geçen haberleri özenle düzenleyip okuyucunun bilgisine sunuyoruz. Lakin okuyucuların kaygılarını, korkularını, düşüncelerini de hesaba katarak hareket etmek gazetecilik esasları gereği önemli bir yer teşkil ediyor.
Sade ve tüm okuyucuların anlayacağı bir üslup edinmek, yapılacak haberlerin kaynağını iki kere kontrol etmek ve bilgiyi doğrulamak, kullanılacak terimlerin hepsine tam manasıyla hakim olmak, resmi kurum ve kuruluşların açıklamalarına göre hareket etmek bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi için gerçekten çok önemli. Biliyorsunuz WhatsApp gruplarında dolaşılan haberlere adeta ülke çapında oynanan kulaktan kulağa oyunu gibi bin bir takla attırılarak şekil değiştiriliyor. Asılsız haberler, videolar, ses kayıtları çoğu insan tarafından doğru zannedilip daha fazla grupta paylaşılarak yanlış bilgi doğru bilginin önüne geçirilmiş oluyor. Daha bugün 'devlet evde kalanlara 400 TL para ödeyecekmiş' mesajıyla uyandım.
Biz gazetecilerin sorumluluğu bu bilgi karmaşasının önüne geçerek çevremizde şahit olduğumuz bu durumları açıklığa kavuşturmak. ‘Bana ne insanlar neye inanıyorsa inansın’ bakış açısı hiçbir gazeteciye uygun düşünce tarzı değil. Herkesin doğru haber alma hakkı olduğunu gözeterek üstümüze düşen bu sorumluluğa gazeteci olmasa bile toplum bilincine sahip her birey sahip çıkmalı. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi en büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır. Rica ederim internette gördüğünüz her şeye inanmayın, araştırma yapın ve teyit edin.
Son olarak eklemek istediğim gazetecilikle alakasız birkaç şey var. Fark ettiğim kadarıyla biz gençler corona virüs dolasıyla evlerimize kendimizi hapsetmişken risk grubunda olan yaşlılar umursamazca hala sokaklarda dolaşıyor. Onlara buradan seslenmek istiyorum. Lütfen kendinizi, çocuklarınızı ve çevrenizi düşünün. Corona virüs basit ve küçümsenecek bir hastalık değil. Sadece yüzünüze elinize kolonya sürmek sizleri kurtarmaz. Ama önlem alırsanız hasta olma olasılığınız azalır. Ellerinizi 20 saniye sabunla birlikte ovarak yıkamayı ihmal etmeyin. Tokalaşmaktan ve sarılmaktan uzak durun. Ortak kullanım alanlarından uzaklaşın. Hala meydanlarda oturuyorsunuz gözünüzü seveyim. Siz tedbirinizi alın ve takdiri Allah’a bırakın. Bana bir şey olmaz mantığı hiçbir zaman işe yaramamış bir mantıktır. Lütfen duyarlı ve dikkatli olalım. Sadece yaşlılarımız değil, hepimiz bu konu da dikkatli olalım.
"Sevmek bir bakıma unutamamaya mahkum olmaktır" der Ümit Yaşar. Kendisi de hayatı boyunca bu ’mahkum’luğunu usta kalemiyle kağıdına münakale etmiş, yirminci yüzyılın en iyi melankoli şairleri arasında yer almıştır.
Oğlu Lütfi’nin bahsettiği gibi kendini aşka adamış, aşka tapmış biriydi. Yirmi iki yaşında aile baskısıyla da olsa ilk eşi Özhan’la evlendi. İleride ona büyük bir ders verecek olan Vedat ve Lütfi bu evlilikte dünyaya geldi. İkinci evliliğini ise elli iki yaşındayken Ulufer’le yaptı. Oğuzcan’nın hayatında derin duygular beslediği üç kadın oldu. Ulufer dışında Mihriban ve Ayten de kalbinde yer etmişti.
Hatta Sahibini "Arayan Mektuplar"da onlardan sıkça bahsetti. Ama hala Mihriban’ın ve Ayten’in kim olduğu hakkında kimse bilgi sahibi değil. Tek bilinen şey hala yaşıyor olmaları. Ümit Yaşar , bilinmeyen bir durumdan dolayı Mihriban’a öyle kızmıştır ki kendi oluşturduğu "Bütün Eserleri"nde Mihriban’a Mektuplar’a yer vermemiş ve adeta onun varlığını yok saymıştır.
"Sahibini Arayan Mektuplar "kitabının dokuzuncu mektubunda "Seni bu kadar sevmenin cezasını kendime ödeteceğim" demişti şair. Dediklerinin daima arkasında duran biriydi. Kendisinin tabiriyle üç, söylenenlere göre yirmi dört kez intihar girişiminde bulundu. Hiçbirinde başarıya ulaşamadı. Bir gün henüz on sekiz yaşındaki oğlu Vedat kendini Galata Kulesi’nden aşağıya bıraktı. Bir rivayete göre babasına bir not bırakmıştı. "Baba intihar öyle edilmez, böyle edilir" diye.
Bu öyle derin bir acıydı ki Ümit için bir daha Galata’nın önünden hiç geçmedi. Elbette bir baba için oğlunun ölümüne şahit olmak çok kötü bir şeydi. Bu durum kaleminin buhranını daha da arttırdı. Bir de oğlu için bir şiir kaleme aldı;
"Galata Kulesi’nde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Süper Lig’in 20.haftasında Trabzonspor deplasmanına çıkan Fenerbahçe, maç boyu üstün oyununu sürdürmesine rağmen Sörloth ve Novak’a dur diyemedi. Sahadan 2-1 mağlup ayrılan Sarı Kanarya şampiyonluk yolunda ağır bir yara almış oldu.
Lig’de dengeleri belirleyecek maça hızlı başlayan taraf Fenerbahçe’ydi. İlk pozisyonda topu önünde bulan Kruse, üç Trabzonsporlu’nun arasından gönderdiği şutla golü buldu. Oynadığı her maçta üstüne biraz daha koyan Kruse, art arda üçüncü maçında skora katkı vermeyi başardı. Maç boyunca da oynadığı futbolla tam puanı hak eden bir performans gösterdi. 0-1
Geriye düşen Anadolu Kaplanı ise hemen kendini toparlamayı bildi ve üçüncü bölgede daha fazla topla oynamaya başladı. Yedikleri golden tam 15 dakika sonra ceza sahasına sarkan ve Fenerbahçe defansını uyutmayı başaran Sörloth, karşı karşıya kaldığı pozisyonda Altay’ı mağlup etti. Ligdeki on beşinci golünü kaydeden Norveçli futbolcu maç boyunca göz dolduran bir performans ortaya koydu. Serdar ve Jailson’la girdiği ikili mücadelelerin çoğundan başarılı çıkan Alexander Sörloth takımının itici gücü oldu ve galibiyete liderlik etti. 1-1
Bir pozisyonda hakem Ali Palabıyık, Sörloth’un dışarı gönderdiği topu köşe vuruşu olarak değerlendirdi. Kornerin ardından gelişen atakta içeride topla buluşan Novak dakika 32’de kafayla takımını öne geçiren golü attı. 2-1
Hakemin ne yazık ki maç boyunca tek hatası bu değildi.
Gustavo’nun kale önünde kaptırdığı topu ağlarla buluşturan Ndiaye’nin golü, aslında faul olmamasına rağmen sayılmadı.
Dünyaca ünlü NBA yıldızı Kobe Bryant, pazar günü geçirdiği helikopter kazası sonucu hayatını kaybetti. Calabasas yakınlarında sisten dolayı düşen helikopterde kızı Gianna Bryant’ın da olduğu öğrenildiğinde ise acı ikiye katlandı. Kobe bir nesle basketbolu sevdirmiş, çoğunun da idolü olmuş, hem saha içinde hem saha dışındaki hareketleri ve tavrıyla sempati kazanmış, tüm zamanların en iyileri arasında yer alan bir basketbolcuydu. Emekli olduktan sonra bayrağı kızı Gianna’ya devretmişti. Çok ümitliydi ondan, daha 16 yaşında hayatının baharında bir ‘çaylaktı’. Kazayla birlikte ölüm onu da buldu.
Mamba henüz 41 yaşındaydı. Başarıları, rekorları, kupaları hala hafızalarda tazeliğini korur vaziyette. Sadece birkaç gün öncesinde LeBron tüm zamanların en çok sayı atanlar listesinde onu sollayabilmişti. Yetiştiği, ömrünü geçirdiği takım bu sezon olumlu sinyaller veriyordu. Şampiyonluk istiyordu. Daha fazlasını görmeye ne yazık ki ömrü yetmedi.
Kazayı duyanlar önce inanmadı. Sonra tüm ailesiyle birlikte kazada vefat ettiği söylendi. Yalanlandı. Önce 5 kişi hayatını kaybetti dendi, sonra sayı 9'a çıktı. Kaza hakkında türlü türlü tevatürler dolaştı. Hala bazı kaynaklarda maça giderken mi yoksa dönerken mi veya kızının maçını izlemeye giderken mi kazanın gerçekleştiği hakkında çelişkiler mevcut. Ortada kesin olan tek bir şey varsa, o da O’nun bize miras bıraktığı hatıralar...
Jerry West 1996 yılında Lakers yönetimine sundu Bryant’ı. ’’Çok genç ama NBA’i değiştirecek’’ dedi. Öyle de oldu, Jerry haklı çıktı. Lakers’ta forma giydiği 20 senede 5 defa şampiyonluk yaşadı. Tam 18 defa All-Star maçlarında West takımının formasını terletti. Kariyeri sakatlıklarla boğuşmakla geçti ama o pes etmedi. Omzu, eli, ayağı, dizi hepsi sırayla nüksetti ama hiç vazgeçmedi. 2006 yılında Raptors maçında 81 sayı bularak bir maçta en fazla sayı atan ikinci kişi unvanını elde etti. Jübile yapacağı maçta 37 yaşında ve aşil tendonu sakatlığı yaşamış biri olmasına rağmen Utah’a karşı tam 60 sayı üretti. Lakers, Bryant için 8 ve 24 forma numaralarını emekliye ayırdı ve bu takım tarihi için bir ilk oldu. 2016’da biten aktif basketbol kariyerinden sonra Bill Russell gibi bir yaşayan efsane olması bekleniyordu. Ama elim kaza onun ve kızının sonu oldu. Huzur içinde yatsın.