Turgut Uyar’ın Çocuklarıyız günlerdir masamın üzerinde… Kitabın adını her okuduğumda kitaptan bağımsız içim bir titriyor. Kitabın isim babası Behçet Çelik imiş. Derviş Aydın Akkoç “İsmi duyar duymaz bağrıma bastım” diyor. Sanırım ben de kitabın kapağını gördüğüm anda kitabı yayına hazırlayan Akkoç kadar bağrıma bastım bu ismi.
Okuru Turgut Uyar’ın çocuklarıyla geçmişe götürüyor Akkor. Ancak bunu yaparken mahreme girme konusundaki tedirginliğini okurla samimi bir şekilde paylaşıyor. Uyar’ın -yaşasaydı eğer- böyle bir çalışmaya karşı çıkacağını ifade ediyor. Yapılan söyleşilerde çocukların da aynı tedirginliği yaşadığı görülüyor. Örneğin Uyar’ın küçük oğlu Turgut Uyar şöyle diyor: “Annem (Tomris Uyar) ve babamın mektupları vardı. Annem yıllarca tutmuş. Ellerim titreye titreye yırttım attım hepsini. İkisinin de vasiyeti bu yöndeydi.”
Akkoç bu yola hangi amaçla çıktığını şöyle ifade ediyor: “Metinlerin dünyayla, daha da önemlisi tarihle olan ilişkilerini kesen bu ayrıştırıcı yaklaşım, edebiyat eleştirisi kapsamında ne kadar kapsayıcı olsa da, Cemal Süreya’nın meşhur sözü hala geçerliliğini koruyor: “Şairin hayatı şiire dahildir.” Bu söz uyarınca çetrefil bir soru çıkıyor ortaya: Uyar’ın hayatı şiirine nasıl ve hangi şekillerde dahil olmuştur? Çalışmayı yapmaktaki başlıca maksadım işte bu soruya ucundan kıyısından cevaplar aramaktı.”
Kitap boyunca Turgut Uyar’ın bir yandan babalık hallerine şahit olurken bir yandan da çocukların hatırladıkları kadarıyla o döneme ve Uyar’ın çevresinde yaşanan edebiyat ortamına dair ipuçları edinecek okur. An gelecek Edip Cansever'in Kapalıçarşı'daki dükkanına ziyarete gidecek an gelecek Bilge Karasu'yla çocukları okula kayda götüreceksiniz.
ZOR ŞARTLARIN ŞAİRİ
En çok da Uyar'ın 'garip yalnızlığı'na ve 'kendine has mutsuzluğu'na ortak olmaya başlayacaksınız. Baba Uyar hakkında okuduğunuz her cümle sizi şair Uyar'a bir adım daha yaklaştıracak. Örneğin Tunga Uyar'in şu sözleri beni yeniden yeniden şairin şiirlerine döndürdü: "Zor şartların şairi diyebilirim babam için. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, babamla Edip Cansever'i mukayese eden doğru bir teşhis vardı: "Turgut Uyar ay sonu matematiği şairidir," deniliyordu yazıda. Ay sonu trafiği var: Kira mı, elektrik mi, çocuklar mı, bu dertlerin arasında üretiliyordu onca şiir. Babamın şiirlerinde daha açık ve hatta bazen kaba denebilecek hayat şartları yer bulmuştur kendine..."
Şairin evrenine küçük bir yolculuk bu aslında. Ben her çocuktan küçük bir alıntı yaparak, gerisini siz okuyucuya bırakayım istedim. Çocukların anlatımıyla bir kere daha anlayalım; şairin hayatı şiire dâhildir:
“...Hatta bir defasında bana, "bazen senden çekiniyorum, nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun," demişti. Bu açıdan birbirimize çok benziyoruz, ne zaman patlayacağımız belli değil. Hoş vakit geçiriyorduk birlikte. Beni Bebek Oteli'ne götürdü bir gün, yirmi beş yirmi altı yaşlarındayım, evliyim. İçki içeceğiz beraber. Ben öyle çok içki içmem. Babam 'vay be,' diyerek şaşırdı. "Tonik sevmiyorum ki" dedim. Her neyse bir iki yudum içtim içkimden, sonra bir sigara uzattı. "baba ben sigara içmiyorum," dedim ama "bunu içince o içilmeden olmaz," dedi. "peki, çok istiyorsan içeyim," dedim ve aldım. Sigaramı yaktı. İçkinin sigarasız olmayacağı düşüncesi dedemden geçmiştir babama..." (Semiramis Uyar)
"Mesela patlıcan ve biber kızartırdı, pilavları harika olurdu. Çok güzel, özenli salatalar hazırlardı. Zeytinyağlı yemekleri de çok güzel yapardı. Çok iştahlı bir insan değildi, ben de iştahlı değilim aslında, keza erkek kardeşim de. Kahvaltıda yumurtalara karakalemle kaş göz, kibrit çöplerinden bacaklar yapardı. Masanın üzerinde görünce çok hoşumuza giderdi. Severdi böyle sevimli şeyleri..." (Şeyda Uyar Dikmen)
"Evet, "ben bu şiiri anlamıyorum," derdi, "oku o halde," derdi. "okuyorum ama anlamıyorum, şurada ne demek istemiş olabilirsiniz, acaba şu anlamı mı kast ediyorsunuz?" diye sorar; "orada onu demek istemedim," diye cevaplardı. İlginçtir, kendi şiiri söz konusu olduğunda babam hiçbir zaman "şunu demek istedim," demez, daha ziyade hep "onu demek istemedim," derdi. Sadece babamınkiler için değil, başka şairlerin şiirleri için de tartışırdık..." (Tunga Uyar)
"Çok severdim babamı, babama herhangi bir kırgınlığım ya da kızgınlığım yok. Çok barışıktık. Bol bol oyun oynardık, basit düzeyde matematik oyunlarına meraklıydım, beşin katlarıyla giden, domino taşlarıyla oynana aznif diye bir oyun vardır. Çok severdim bu oyunu küçükken, büyük gruplar halinde de oynanırdı, sadece annem babam değil, başka insanlar da dahil olurdu oyuna. (Turgut Uyar)
Yazıyı Akkoç’un ifadeleriyle bitirelim: “Fazla söze gerek yok: Tam da herkes gibi –bizden- biri olduğu için Turgut Uyar’ı daha da bir seveceksiniz kanısındayım.”
Küçük bir dilek: Yıllar hızlıca akıp gidiyor (ne klasik bir cümle oldu bu); her geçen yılın ardından iyi miydi, kötü müydü sorularını sorup tespitler yapar olduk. Her daim geride ölümler, acılar, dostluklar, umutlar ve umutsuzluklar ve dahasını bırakıyoruz. Ben bütün bir yılı biraz dostlara sığınarak geçirdimse çokça edebiyata sığınarak geçirdim. Yazdım, sildim ama en çok da okudum. Demem o ki yeni yılınız bol öykülü, şiirli ve romanlı olsun... Edebiyattan vazgeçmeyin...
HAFTANIN ÖNERİLERİ:
1- Ayşe Sarısayın, Ansızın Günbatımı, 2014, Can Yayınları
2-Orhan Pamuk, Kafamda Bir Tuhaflık, 2014, YKY
3- Fabion Moon, Gabriel Ba, Güngezgini, Çev: Cenk Gönül, 2013, Çizgi Düşler
04 Ağustos 2017, Cuma 16:40
Haberin Devamı