Haberin Devamı
Son söylenecek şeyi en başta söyleyelim bu defa: Bu filmi herkes sevmeyecek. Bir sorun: Neden? Hemen anlatalım...
ŞİİR ÜZERİNE VE ŞİİRSEL
Paterson şiir, gündelik hayat ve mutluluk üzerine sapsade bir film. Sade ve şiirsel. Ve nasıl ki şiiri herkes sevmiyor, bu filmi de sevmeyecek. Çünkü nasıl ki şiir, çocukken öğrendiğimiz dört dize ve iki kıtadan oluşan kafiyeli şeyden ibaret değilse, bu film de klasik bir giriş-gelişme-sonuç bölümünden oluşmuyor.
Kült filmlerin dahi yönetmeni Jim Jarmusch, Paterson'da yaşayan, "Paterson" adında bir otobüs şoförünün hayatından bir haftayı kendine has tarzıyla anlatıyor. O yüzden de filmin ne hakkında olduğunu söylemek biraz güç. "Bir otobüs şoförünün hayatını anlatıyor" demek kolay cevap aslında...
HABERLERE ÇIKMAYACAK HAYATLAR
Eğer ki oradan oraya savrulan, tren vagonlarının birinin tepesinden diğerine atlarken kendini uçağın kanadında bulan adamların olduğu veyahut "kimin eli kimin cebinde belli değil" mottosuyla yola çıkmış filmlerden hoşlanıyorsanız, bundan yüksek ihtimalle hazzetmezsiniz. Zira Paterson'da pek fazla şey olmayacak. Yani olacak elbette ama sizin, arkadaşınızın ya da eşinizin, normal bir iş gününde başınıza gelenler gibi... Aslına bakılırsa hayat gibi işte. Haberlere çıkmayacak türden, küçük detaylar, küçük hikayeler, küçük rutinler ve küçük dünyalara selam çakıyor Paterson. Hollywood'un lunapark treni misali inip çıkan, artık alıştığımız sinemasına ise sırtını dönüyor.
PATERSON İYİ DE ÇEVRESİ KÖTÜ...
Jim Jarmusch son olarak Only Lovers Left Alive (Sadece Aşıklar Hayatta Kalır) ile iki vampirin hikayesini anlatmıştı bize. Nereden nereye! İki ardışık filmin birbirinden böyle uzak olması fikrini Jim Jarmusch'a yakıştırdım ve çok sevdim. Paterson'ı da sevdim ben! Filmle ilgili beni rahatsız eden tek nokta, Paterson'ın sevgilisi Laura oldu. Açıkçası bu kadar tatlılık, bu kadar minnoşluk bana fazla geldi. Öyle ki, Laura'dan her an ters bir hareket, ne bileyim bir sinsilik beklerken buldum kendimi. Beklediğimi buldum mu, orası bana kalsın...
BİZE SÖYLEMEDİĞİ BİR ŞEYLER VAR GİBİ...
Adam Driver'ın fazla konuşmayan, gizli şair-otobüs şoförü Paterson rolünde çok başarılı olduğunu söylemeden olmaz. Sanki Paterson'ın bilip de bizim bilmediğimiz bir şeyler var hissi, film boyunca sürdü. Bakışlarındaki zeka pırıltıları, bana Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) filmindeki Andy Dufrasne karakterini anımsattı. (Tim Robbins ne kadar unutulmaz bir iş çıkarmıştı...)
Paterson ile sizin aranızda şey beklentileriniz olabilir. Filmden uçmalı kaçmalı olaylar beklemezseniz, belki de onu daha kolay sevebilirsiniz. Ama yine de dediğim gibi, bu filmi herkes sevmeyecek.