Fethullahçı Terör Örgütü’nün kumpasıyla 3 Mart 2011 günü gerçekleştirilen ikinci Odatv operasyonunda beraber tutuklandığımız Doğan Yurdakul’un dün vefat ettiğini öğrenince, Silivri Cezaevi’nde 2 Nolu Blok’ta A9 üst koğuşunda beraber geçirdiğimiz yaklaşık bir yılı hatırladım.
Ahmet Şık ve Doğan Yurdakul ile önce Metris’te ardından Silivri’de aynı koğuşta beraber çok üzüntülü günler geçirdik. En mutlu olduğumuz an ise Doğan abinin bizden önce tahliye olduğu gündü. Çok ağır sağlık koşulları altında yaşıyordu. Geceleri onun için endişelendiğimizde Ahmet ile nöbetleşe odasına girer, bir şey olup olmadığına bakardık.
Korkumuz Silivri’de kaybetmekti
Kendisini Silivri’de kaybedeceğimiz endişesi içindeydik. Onu yıkan şey, kendisine kurulan kumpas kadar, tekerlekli sandalyede ziyaretine gelen eşine ve kızına yapılan muameleydi.
Kanser tedavisi gören eşi Güngör Hanım tekerlekli sandalyeyle Silivri’ye ziyarete geldiğinde başında peruk vardı. Kapıdaki x-ray cihası sinyal vermişti. Meğer peruğun tutturulduğu tokalardanmış.
Görevliler peruğu başından çıkarıp tekrar cihazdan geçirince içiriye girmişti.
Kaybettiği eşine telefonda veda edebildi
Güngör Hanım çok ağırlaştığında, veda konuşmasını pazartesi günleri verilen 10 dakikalık telefon görüşmesinde yapabilmişti. O gün unutulacak gibi değildi. “Vedalaştık” demişti. Her ikisi de son konuşma olduğunu biliyordu.
Acı haber kısa süre sonra geldiğinde, mavi renkli cezaevi aracıyla Ankara’daki cenazeye katılabilmişti. Tüm bu acılara, üzüntülere sürekli çalışarak ve okuyarak direndi. Çok güzel el yazısı vardı. Dışarıdayken başlayıp bitiremediği Fransızca Sözlüğü, Silivri’de tamamladı.
Yıllarca siyasetle uğraşmış, hep daha iyi bir Türkiye özlemi çekmiş, ömrünü bu yolda harcamış bir aydındı. Sığ tartışma yapmayan, öfkesinin düşüncelerini biçimlendirmesine izin vermeyen çelebi bir adamdı. İçinden geldiği siyasi hareketler için eleştirisini, kendiyle ilgili özeleştirisini hiç esirgemezdi. Kimseyi yargıladığını, üstten baktığına şahit olmadım.
Eminim herkes şimdi onun siyasi düşünceleri üzerinden çok şey yazacak. Doğan Yurdakul benim içinse çok iyi bir araştırmacıydı. Özellikle “Son kabadayı” diye anılan Dündar Kılıç ile ilgili yazdığı “Abi” kitabı benim için çok etkileyiciydi.
Kitabın hikayesini anlatırken, Dündar Kılıç’ın nasıl saygı gösterdiğini anlatırdı. Doğan, Silivri koşullarında bile beyefendiğini elden bırakmadı. Yıllarca Fransa’da yaşamıştı, çok iyi Fransızcası vardı ama asıl beyefendiliği yüzünden ona “Mösyö” derdim.
İşte o beyefendiyi kaybettik: Elveda Mösyö, mekanın Cennet olsun.
04 Eylül 2017, Pazartesi 05:00
Haberin Devamı