1968’in 50. yılındayız. O dönemin simge isimleri birer birer aramızdan ayrılırken, dünya çok farklı bir dünya olarak şekilleniyor.
50 yıl önce ABD, Vietnam’da batağa saplanmıştı. Yoksul ve çaresiz görünen Vietkong gerillaları dünyanın en güçlü ordusunu yenilgiye uğratmıştı. Umut ve heyecan dolu bir dönem yaşanıyordu. Ezilenlerin sesi yüksek çıkıyordu.
Sosyalizm, kapitalist sömürüye karşı bir seçenek olarak gelecek vaat ediyordu.
Rüzgar doğudan esiyordu. Avrupa dahil dünyanın sokakları özgürlük ve adalet sesleriyle çınlıyordu.
Artık tarih haline dönüşen o yıllarda bizler üniversite öğrencileriydik. Sonraları “68 Kuşağı” diye anılan bir misyonun temsilcileriydik.
1960’ların hemen başlarında Mehmet Ali Aybar liderliğinde Türkiye İşçi Partisi kuruldu ve 1965 genel seçimlerinde yüzde 2.8 oy alarak 15 milletvekili çıkardı. Bir sonraki seçimlerde bu ivmenin artacağını umuyorduk.
“Düzen değişecek”ti.
Rüzgar, Türkiye’de de tıpkı dünyada olduğu gibi soldan esiyordu. İsmet İnönü’nün CHP'si de “Ortanın Solu”nda olduğunu açıklamıştı.
15-16 Haziran 1970’de çıkarılmak istenen yeni sendikalar kanunu nedeniyle İstanbul’da işçiler sokaklara döküldü. Vilayeti kuşattılar. Fabrikaları işgal ettiler. İşçilerin arasında yürüyen biz devrimci gençler, ideallerimize epeyce yaklaştığımızı sanıyorduk. İşçi hareketi bastırıldı.
12 Mart 1971 darbesi
Ardından 12 Mart 1971 geldi. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Arslan asıldı. Bir çok devrimci genç “silahlı ayaklanma” içinde oldukları gerekçesiyle öldürüldü.
İşçiler, öğretmenler, hareketin önderleri tukuklandı, akademik özgürlükler kısıtlandı. Bütün bu sürecin belki gelip noktalandığı an 1 Mayıs 1977 katliamı oldu.
34 kişinin yaşamını yitirdiği olayın, nasıl başlayıp, nasıl bir felakete dönüştüğü konusunda, solda hâlâ bir ortak kanaat oluşmadı.
Ancak şu bir gerçek ki, -eğer devlet içindeki kuvvetler planladıysa bile- çatışmayı kışkırtan, ortamı geren, sol içi rekabet ve düşmanlıktı.
Tamamen farklı bir dünyadayız
Şimdi farklı bir dünyada, “yeni umutlar yaratabilir miyiz” beklentileri içindeyiz. Kazanılmış birçok mevzi kaybedildi.
İşçiler ve emekçiler için, 1 Mayıs, geçmiş beklentilerden çok farklı bir ortamda kutlanıyor. Hak hukuk örgütlenme meseleleri geçmişe göre epeyce gerilemiş durumda.
Bugün, geçmişin anlı şanlı günlerinin geride kaldığını söyleyebiliriz. Hayat bitmeden umut bitmez. Dünyayı asıl değiştirecek ve özgürlüğe kavuşturacak güç, mutlaka emekçiler, çalışanlar olacaktır.
Bu umut ve beklentilerle 1 Mayıs kutlu olsun. Yaşasın emekçilerin özgürlük ve hak mücadeleleri...
01 Mayıs 2018, Salı 05:00
Haberin Devamı