17 Eylül 1961 sabahı, darbeci Milli Birlik Komitesi, Başbakan Adnan Menderes’in idam edildiğini duyurdu. 16 Eylül’de yani bir gün önce Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu asılmıştı. Tarihimiz kanlı siyaset sahnelerinin yabancısı değildir. Padişahlar, vezirler gün gelmiş celladın eline teslim edilmişlerdir. Aslında 18-20. yüzyıl arasında dünya askeri darbelerle, savaşlarla baş etmeye çalışmış, birçok siyasetçi bu dönemde siyasetin kurbanı olmuştur.
Seçim de bir direniştir
17 Eylül 1961 sabahı, ülkemiz açısından kritik bir dönüm noktasıdır. Çünkü bir ay sonra, 1961’deki üç idamın hemen ertesinde, yani 15 Ekim’de, Türkiye seçime gitti. İdamlardan bir ay bile geçmeden yapılan seçimden çıkan sonuç, milletin o kadar da kolay boyun eğmeyeceğinin işaretiydi. Mendereslerin idamına ve darbeye açıktan karşı çıkan partiler sürpriz yaptı: Menderes’in partileri diye anılan iki parti yani Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi toplam oyların (34.8+13.8) yüzde 48.6’sını aldı. Bu krizden çıkabilmenin yolunun koalisyondan geçtiğini gören İsmet İnönü, CHP-AP koalisyonunu kabul etti.
1961’deki bu seçim sonucu; Türkiye toplumunun şiddet karşısında geri çekildiği, sessizleştiği ve yeteri kadar direnç göstermediği teorisini bence geçersiz kılıyor. Düşünün, idamların üzerinden daha bir ay geçmemiş, devletin tepesindeki insanlar idam edilmiş, aynı ekipten diğer birçok isim de ağır ceza tehdidi altında. İşte böyle bir noktada toplum ayağa kalkıyor ve gerçeği savunuyor. Bu açıdan 15 Ekim toplumumuzun rüştünü ispat ettiği, darbecilere dur dediği bir gün.
Toplum rüştünü daha sonraki darbe ve müdahaleler karşısında da ispatladı: 12 Mart’ta darbenin başındaki general, Meclis’in direnişiyle emekli haline geldi. 12 Eylül’ün darbeci paşaları da sonunda hesap verdi, yargılandı.
Bugünün dünyasında çok farklı sorularla yüz yüzeyiz: Otoriterleşme mi, demokratikleşme mi? Askeri darbeler görece biraz uzakta kalırken, biz sivilleri bugün tehdit edenin yalnızca darbeler ve darbeciler olduğunu söylemek mümkün değil. Bugün, yönetime doğrudan katılım, geleceğimize birlikte karar verebilmek, çocuk ve kadın hakları, zengin ülkelerin bencilliği, farklı yaşam tarzlarının birbirine hoşgörüsü gibi bir dizi konu gündemimizde duruyor.
17 Eylül’ün üzerinden geçen 63 yıla rağmen, acılarımızı unutmadan, mutlu olmanın yollarını aramayı sürdüreceğiz.
“İmtiyazlar bir gün son bulur… Ama halk yaşamaya devam eder.”
Mirabeau Kontu (1749-1791)