Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD'nin etkili gazetesi New York Times'a ve Rusya'nın Kommersant gazetesine iki dikkat çekici makale yazdı. Bu yazıların ana konusu Kuzey Suriye'deki Kürtlerdi.
Bu bölgeyeözellikle Fırat'ın doğusuna- PYD-YPG egemen durumda. ABD'nin desteğini sağlayan örgüt, Şam yönetimiyle de ilişkiyi iyi tutarak, ciddi bir özerklik alanı elde etmiş durumda. ABD çekilirken, "güvenli bölge" konusu gündemin önüne geçerken, Suriye'nin geleceği meselesi de masaya geliyor.
ABD olsun Rusya olsun PYD'yi, Türkiye'nin tanımladığı gibi tanımlamıyor, "terör örgütü" saymıyorlar. Bu nedenle Suriye'nin geleceğinde kimler olacak sorusu gündeme geldiğinde Türkiye, PYD'ye itiraz ediyor, onlarla masaya oturmayacağını ifade ediyor.
Her iki süper devlet (ABD/Rusya), Türkiye'siz bir çözümün sorunlu olacağını biliyor.
Öte yandan, Kuzey Suriye'de önemli ölçüde egemenlik elde etmiş PYD/YPG'yi yok saymanın, başka problemler üreteceğini düşünüyorlar. Bu noktada, Kürtleri kimin temsil ettiği (ya da etmesi gerektiği) tartışması ortaya çıkıyor.
İki farklı yaklaşım
Türkiye'de merkezini MHP'nin oluşturduğu milliyetçi refleks, Suriye'deki herhangi bir Kürt oluşumunu, 'Türkiye'nin bekası' açısından risk olarak değerlendiriyor. Bu nedenle onların itirazı PYD-YPG'yle sınırlı değil. Onlar Suriye'de herhangi bir Kürt oluşumunu tehlikeli görüyorlar. Tayyip Erdoğan'ın, iki yazıda da ifadesini bulan yaklaşımı ise daha farklı.
Sahadaki gerçeği gören Erdoğan'ın, Kürtlerin varlığı, Suriye'de yönetime katılmaları gibi noktalara, itirazı yok. İtiraz, PYD/YPG'ye. Ankara, PYD/YPG'yi, PKK ile ilişkilendiriyor, onu kendi varlığına yönelik "bir terör tehdidi" olarak görüyor ve bunu ifade ediyor.
ABD, şöyle bir teori ortaya atmıştı: "Gerekirse PYD ile PKK'yi savaştırırız." Ancak bu teori en başından beri Türkiye tarafından çok gerçekçi veya inandırıcı bulunmadı. Öte yandan, ABD, PYD'ye silah verirken, PKK'nın önde gelen üç ismini arananlar listesine ekleyerek, başlarına para koydu.
Washington'un planlarının, nereye evrilebileceğine dair, farklı okumalar var. Muhtemel ki ABD, bir noktada, PKK'ya, Türkiye'ye yönelik olarak silah bıraktıracak; Türkiye'ye karşı tehdit bir anlamda etkisini yitirebilecek deniyor, Çözüm süreci döneminde, Türkiye, PYD/YPG liderleriyle görüşüyordu.
Onları tehdit olarak gören bir dil kullanmıyordu. Ne zaman ki çözüm süreci bozuldu; YPG/PYD ile ilişkiler, olumsuz bir noktaya sürüklendi. PKK'nın silah bırakması hesapları ve dengeleri değiştirebilir.
Geleceği, öncelikle, iki süper devlet arasındaki hesaplar, bölge ülkeleri ve Suriye halkı belirleyecek. ..... Kitap: "İslam ve Kadın" Caner- Feryal Taslaman, İstanbul Yayınevi