Tayyip Erdoğan'ın yeniden genel başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana, AK Parti'de taşlar yerinden oynuyor. Turgut Özal'ın ANAP'ın başından Cumhurbaşkanlığına gitmesi, onun yalnızlaşmasına neden olmuştu. Ya da, yalnızlaşan Özal, kendisini Cumhurbaşkanlığına atmıştı.
Erdoğan, bu örnek ışığında, partiyi elden bırakmadı. Önce hükümette değişiklikler yaptı. Sonra örgüte ve belediyelere yöneldi. Şimdilik şunu görebiliyoruz: Ankara, Bursa, Balıkesir başkanları direniyorlar. Sonunda istifa edecek olsalar bile, testi bir anlamda kırıldı.Parti teşkilatında da büyük değişikliklerin gündeme geleceği anlaşılıyor.
Önce yakın ekip gitti
AK Parti'nin kurucu ekibinden de, önceki yıllardaki çekirdek ekiplerinden de, neredeyse parmakla sayılacak sayıda insanın kalıcı olabildiğini hepimiz görüyoruz. Ne Abdullah Gül kaldı, ne Davutoğlu, ne Arınç, ne Babacan, ne Cemil Çiçek, ne Hüseyin Çelik, ne İdris Naim, ne Ertuğrul Günay, ne Efkan Ala, ne Mehmet Ali Şahin... 17-25 Aralık’ta yolu ayrılan 4 bakanı da bu listeye ekleyelim.
AK Parti, süreç içinde, bir istişare partisinden bir lider partisine dönüştü. Başlangıçtaki, birbirine denk ağırlıkta sayılabilecek isimler yok olurken, geriye lider kaldı. “Liderle başarıya koşmanın” rahatlığındaki teşkilat, Erdoğan'ın "tekleşmesine", bir zorunluluk, bir kaçınılmazlık olarak baktı.
Şimdiye kadar kolay yürüyen değiştirme sürecinin bu kez zorlu geçeceği görülüyor. Teşkilat, tıpkı belediye başkanları gibi, itilip kakılmışlık psikolojisinde. Bu açıktan söylenmese de böyle bir birikimin oluştuğu görülüyor.
Değişim enerjisi
İsim değişimlerini destekleyenler, bunu "kireçlenmeye karşı önlem" olarak savunuyorlar. Böylece "yenilenme" yoluyla halkın sempatisinin ayakta tutulabileceğini, "yıpranma"nın önüne geçilebileceğini söylüyorlar.
AK Parti’nin (yenilikçi) enerjisinin, isimlerle pek ilgisinin olmadığını düşünüyorum. O nedenle de kadro değişiminden daha önemli gördüğüm bir noktaya vurgu yapmak istiyorum:
AK Parti’nin gücü ve başarısı, askeri ve bürokratik vesayetle mücadele, kaba miliyetçiliği red etme, insan hakları ve hukuk dahil bütün temel konularda evrensel değerlere ulaşma çabasından geldi. Halk bu tercihleri destekledi ve arkasında durdu...
Bu can alıcı konularda “şimdi neredeyiz” sorusunu sormak, değişimin ana eksenini, "yıpranma"nın temel nedenini anlamaya yetecektir.
18 Ekim 2017, Çarşamba 05:00
Haberin Devamı