Alparslan Türkeş, Türkiye siyasi tarihinin önemli isimlerinden. Siyasetteki rolü üzerine değişik değerlendirmeler yapılsa da bu coğrafyanın kaderinde rol oynayanlardan...
Alparslan Türkeş’le 12 Eylül döneminde birlikte hapis yattık. AK Parti Ankara Milletvekili ve Avrupa Konseyi parlamenterler asamblesi AKPM Türk delegasyonu heyet başkanı Tuğrul Türkeş’i cezaevi günlerinden tanırım. 1980-82 yıllarında Merkez Komutanlığı Tutukevi’nde yaşadıklarımızı, “Liderler Hapishanesi” kitabımda anlattım.
Tuğrul’u, 12 Eylül’de Merkez Komutanlığı’nda tutuklu babasını ziyarete geldiğinde tanımıştım. Tuğrul, ailenin 5. çocuğuydu. Osman Kavala’nın 7 yıl tutuklu kalmasına neden duyarlı olduğunu da bu bağlamda açıklıyor: “Ben, hayatının 7 yılını, ömrünün 10’da 1’ini cezaevinde geçirmiş bir babanın çocuğuyum.”
Türkeş, Kavala davasındaki bazı hukuksuzluklara şöyle dikkat çekiyor: “16 sayfalık bir dilekçeyi ben yaklaşık 1 saatte okudum. Hukukçu değilim ama iyi kötü anlarım bu işlerden. O yarım saat içinde savcıdan da mütalaa almışlar. Muhakkak ki çok etkin ve dehşetli çalışıyorlar. Ama yarım saat içinde karar veriyorsanız, dosyanın 30 klasörüne hakimsiniz demek ki. Halbuki adam 7 senedir içeride, 7 gün daha beklerdi. Allah razı olsun, mevzu bahis uzun tutuklama süresi olunca hassasiyet göstermişler anlaşılan!”
40 sene öncesine, 12 Eylül cezaevi günlerine gidelim. Yaşar Okuyan, görüşe gelen Türkeş’in oğluna koğuşun penceresinden seslendi: “Tuğrul başkasını bulamadın mı, gittin Bilgiç’lere damat oluyorsun?”
Tuğrul, valizi yere koydu ve Okuyan’ı cevapladı: “Siz çıkın öyle evleneceğim, siz çıkmadan evlenmeyeceğim.” Türkeş, oğlunun düğününü cezaevinde olduğu için göremedi…
“Bu akşam oğlum nişanlanıyor. Tek oğlumun nişanında bulunamıyorum Oral Bey yumuşama gerekirken, baksanıza Ecevit’i de tutukladılar.” “Eşim hamile kaldığında 1954 yılıydı. İstanbul’daydık. Oğlum, ben evde yokken doğdu. Eşim sancılanınca Deniz Hastanesi’ne kaldırmışlar. Orada doğum yapmış. Ben gittiğimde göbek adını Deniz koymuşlardı. Ben de ailenin isteği üzerine Yıldırım koydum. Ablaları bir erkek kardeşleri olunca o kadar sevindiler ki, onu annelerine hiç zahmet vermeden büyüttüler. Oğluma evlenmesini ben söyledim. Yaşı kemale erdi. Gezip tozuyor. Çeşitli kız arkadaşları oldu. Sıkıntılı da okudu. Hacettepe’de öğrenciydi. Onu, 'Sana gümüş mermi hazırladık,' diye tehdit ediyorlarmış. 'Oğlum vazgeç okuldan' dedim. 'Ya seni kaybedersem, okumak mı önemli, can mı' diye uyardım. Bu yüzden altı senede bitirebildi okulu.”
Baba Türkeş’in siyasette çektiklerinin bedelini ödeyen Tuğrul Türkeş, şimdi de iktidar partisinin içinden sesleniyor: “Mesela Osman Kavala’nın durumu, laboratuvar gibidir. Altını kırmızıyla çizmek gerekir. Osman Kavala, casusluktan hüküm giymedi. Bu suçlamada delil bulunamadı, adam beraat etti. Gezi Parkı’yla ilgili davadan yargılandı. Ama 7 yıl süren bir yargılama olur mu?
Avrupa Konseyi’ne biz kendimiz müracaat etmişiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kuruluşundan itibaren parçasıyız, yargıçlar gönderiyoruz. Gelişmişlik ölçütü olarak buraların bir parçası olmak istiyorsan, yapılan uyarıları dikkate alacaksın. Ama son süreçte deli saçması tartışmalar oldu. Avrupa’da bize mealen şunu diyorlar: İç hukuk bize yeterli diyorsanız, bizce mahsuru yok, buradan ayrılın.”
1892-1968 arasında yaşamış ve Nobel’e aday gösterilmiş Rus edebiyatçı Konstantin Paustovsky şöyle demiş: “Eğer bir insan tüm kalbiyle adalet için çabalıyorsa, onun bu yoldaki her eyleminin büyük bir ağırlığı ve büyük sonuçları olur.”