1988 yılında cezaevinden çıktığımda, içeride yazdığım “68 Anılarım” kitabım hazırdı. Orhan Erinç, o sırada Güneş gazetesinde dizi yazıları bölümünü yönetiyordu. Gedikpaşa’daki Güneş Gazetesi binasında Orhan Erinç’le buluştuk. “Tamam bunu dizi yaparız” dedi. Telif ücretini peşin ödedi. Ancak sanırım o sırada görevden ayrıldı. Yazı dizisi yayınlanmadı. Aldığım telif parası, cezaevi çıkışı bir maddi destek oldu. Orhan Erinç’i, Burhan Felek’in Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı olduğu dönemde tanımıştım. Yani 12 Eylül 1980 öncesi.
O zaman biz bu mesleğe yeni başlarken, o kıdemli bir gazeteciydi. Sonra 16 yıl (1992-2008) Cumhuriyet Gazetesi’nde birlikte çalıştık. Üç yıl da TGC yönetiminde birlikte görev yaptık. İlhan Selçuk’un ölümünden sonra Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi Orhan Erinç oldu. Ancak başına türlü dertler geldi. Hakkında iftiralara dayalı davalar açıldı. Hastalandı. Çok zor koşullarda mahkemelerde savunma yaptı.
Cumhuriyet’in başka ellere geçmesi, onu derinden yaralamıştı. Orhan Erinç, tam anlamıyla bir Babıali gazetecisiydi. Muhabirlikten yetişmiş, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın müdürlüğü, imtiyaz sahipliği dahil mesleğin her çeşidini yaşamış, görmüş, hafızasına kaydetmişti. İlginç bir hafızası vardı, en küçük ayrıntıları hatırlar, kimi sorsanız size onunla ilgili bir hikaye anlatabilirdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı için karşılıklı listeler yaparak onunla seçim yarışına girdik (2004).
Onun listesi kazandı. Ama ben onların listesini delerek yönetim kuruluna girdim. Üç yıl uyum içinde çalıştık. Üç yılın sonunda seçime giderken, onların listesinden seçime girmemi ve birlikte devam etmemizi istedi. Ben de ona “Orhan Abi artık sen ayrılsan iyi edersin, yerini gençlere bırak” dedim. Sesini çıkarmadı. Bu yüzden dostluğumuza halel gelmedi. Ben yönetime devam etmedim. O ise bir dönem daha başkanlık yaptı.
Onunla konuşmak kolaydı, en ağır sözleri bile sakin karşılardı. Zarif, kibar bir insandı. Orhan Erinç’i, dün çoğunluğunu “eski Cumhuriyetçiler”in oluşturduğu bir topluluk olarak Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyeti binasından yolcu ettik. Turhan Günay, Hakan Kara, Önder Çelik, Sevim Ertemur, Hatice Tuncer, Akın Atalay, Tora Pekin, Mustafa Kemal Güngör, Ahmet Şık, Sedat Ergin, Murat Sabuncu, Erdem Gül, Şükran Soner, Günsev Tokgöz…
Aramızda olmayan eski arkadaşlarımızı da andık: Aydın Engin, Abdülkadir Yücelman, Mehmet Kemal, İsmail Gülgeç, Mehmet Sucu, Ergun Balcı, Deniz Som, Berat Günçıkan, Deniz Teztel… Orhan Erinç’i uğurladıktan sonra Türkocağı caddesinden Cumhuriyet binasına doğru yürüdüm. Eski ahşap bina yıkılmış, yazı işleri binası duruyordu. Mekan otoparka dönüşmüştü. Babıali’nin parlak günlerini hatırladım. “Hey gidi Cumhuriyet” dedim. Yeşildirek’ten Tahtakale’ye yokuş aşağı yürüdüm.