İlker Başbuğ’un “FETÖ’nün siyasi ayağı” sorusuna verdiği cevap, bitmeyen bir tartışmayı gündeme getirdi. 26 Haziran 2009 tarihinde Meclis’te kabul edilen kanunla, askerler özel yetkili sivil mahkemelerde yargılanmaya başladılar. İlker Başbuğ’un ve birçok askerin tutuklanmasına yol açan süreç böyle başladı. Başbuğ iki hafta önce “Bu kanunu kim getirdiyse siyasi ayağı orada arayın” deyince kıyamet koptu. AK Partililer Başbuğ hakkında suç duyurusunda bulundular.
Neden bugün?
FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından, ulusalcı cepheden bazı gruplar ve isimler, AK Parti iktidarına karşı olumsuz tutumlarını değiştirdi. Devlet içinden FETÖ’cülerin tasfiyesi bağlamında iktidarla birlikte hareket etmeyi tercih ettiler.
Bu eğilim, zaman içinde bazı gruplar açısından kalıcı bir işbirliğine dönüşürken, bazı ulusalcı kesimlerde soru işaretlerine de neden oldu. Başbuğ’un çıkışını, bu işbirliğinden bir kopuş olarak ele alabilir miyiz? Başbuğ, belli bir örgütlü kesimi, bir toplumsal grubu temsil ederek mi bu itirazı yükseltti?
Başbuğ’un belli bir organize toplulukla doğrudan ilişki içinde olduğunu söyleyemeyiz. Çıkışının kişisel olduğu düşünülebilir. Ancak kişisel bir çıkış olsa bile, ulusalcı kesimdeki bir tepkiyi dillendirdiğini, bazı birikimleri ifade ettiğini görebiliyoruz.
FETÖ’cü kumpas ve değişim
2009 yılının haziranındaki temel tartışma, askerin siyasete müdahalesine son vermek etrafında dönüyordu. Askeri vesayetten sivilleşmeye geçişin yolları aranıyordu. Özel sivil mahkemelerin askerleri yargılayabilmesi, önemli bir sivilleşme adımı olacaktı.
Düşünülen buydu. İlkesel olarak doğru olan bu adım, yargıya o dönemde egemen olan FETÖ’cülerin elinde bir komplolar zincirine dönüştü... Birçok insan haksız yere suçlandı, itibarsızlaştırıldı, tutuklandı, mahkum edildi, mağdur edildi.
Bu açılardan bakarsak Başbuğ’un haklı olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak bu, Başbuğ’un hata ve ihmallerini ortadan kaldırmadığı gibi, dindarları “irtica” diye suçlayan, partilerini kapatan, liderlerini tutuklayan askeri vesayet düzenini haklı da çıkarmaz.
Onlarla mücadele eden ve sivil bir yönetim talebini dillendiren demokrasi savunucularının yaptıklarının da önemini reddedemeyiz. Askeri vesayetin bitmesiyle daha gelişmiş bir demokratik rejimin gelebileceği beklentisi vardı o günlerde... Evet Türkiye o günden bugüne bazı engelleri aştı, sivilleşme yöünüde bazı mesafeler de alındı... Ancak bir yerde yol tıkandı...
Komplolarla sağlam bir demokrasi kurulamadığı gibi, vesayet düzeni de ortadan kalmıyor.