Yeşilçam’dan günümüze sinemanın, dizilerin başarılı oyuncusu Nebahat Çehre ile eve kapanma halini konuştuk...
Nasılsınız?
Eve kapandık. Kendimize artık “bu şekilde yaşamayı kabullen, beynine iyice yerleştir” diyoruz... Tabii ki özlemlerimiz oluyor, sosyal yaşantımız yok oldu... Bir korku var içimizde. Çaresi bulunacak mı? Ne kadar sürecek? “Böyle yaşayacaksın” diyerek, bu şekilde götürmeye çalışıyoruz.
Hayatınızda neler değişti? Gündelik giyim kuşam?
Artık bir toplumsal hayatımız yok. Evimizde tek başımıza isek, misafir ağırlamıyorsak, üzerimde basit bir kıyafet, eşofman oluyor. Yaşadığım site büyük bir alan, yürüme parkuru güzel, günde 4-5 kilometre yürüyorum. Toprak ana canlanmış, yeşillikler, bahar dalları... Bunu da yaşamak varmış diyorum. Evine doyuyorsun...
Yemek?
“Boşver perhizi” diyorum bazen, dün mesela bir börek attım fırına... Baktık ki kilo geliyor, diyete falan gireriz, bugünün keyfini çıkaralım...
Ne okuyorsunuz?
Başucumdaki kitap Suna Kıraç’ın “Ömrümden Uzun İdeallerim Var.”
Karantinadakilere, şu filmimi izleyin diye bir tavsiyeniz var mı?
“Seyithan”, “Balatlı Arif” güzel filmlerdir. Herkesin tarzı değişik. Onun için “şunu izleyin” diyemiyorum.
Siz neler izliyorsunuz?
Virüs haberlerinden başka bir şey izleyemez haldeyiz. Ekrana yapışıyoruz, ya demoralize oluyoruz, ya moral buluyoruz. Sevdiğim bir dizi varsa onu seyrediyorum. Daha çok yabancı filmler izliyorum. Biraz moral bozukluğu olduğu zaman, sabahları “Aşk-ı Memnu”yu izliyorum. Yeniden yayınlanıyor. Eğleniyorum. Güzel de oyalıyor. Bazen de diyorum ki, şunu şöyle yapsaydım, şu böyle olsaydı falan, hem eleştiri, hem beğeni... Ece Yörenç’le (senarist) şöyle olmuş, böyle olmuş diye yazışıyoruz.
Yeni kuşak oyuncular...
Beğeniyorum onları. Biz oyuncu gibi değil sokaktaki çocuk gibi film çeviriyorduk. Fedakarca, çok bilgisiz çalışıyorduk. Yeşilçam’da o şartlarda güzel şeyler yapılmış. Yeni şartlara bakınca, Holywood’daymışım gibi geliyor. Biz garibanlar bir minibüse doluşurduk bütün oyuncular set arkadaşlarıyla, saat belli değil, soyunacak yerimiz yok, bir evin kapısını çalardık “Üstümüzü değiştirebilir miyiz?” diye. Makyajımı kendim yapardım. Hâlâ da yaparım. Şimdiki gençler ise şanslı, ufuklarını genişletiyorlar, müziğe, dansa atılıyorlar. Oyuncuya da bunlar gerekli zaten.
Yeni kuşak oyuncularla aranız nasıl?
O kadar saygı ve sevgiyle yaklaşıyorlar ki… Hepsi Nebuş diyor… Bu piyasada çok saygı duyduğum Selma Ergeç, sokağa çıkma yasağı olunca aradı, “Nebuşum, sakın sokağa çıkma, ne istersen biz sana getireceğiz” dedi.
Farklı tür bir filmde oynamak ister miydiniz?
Bilimkurgu? Bu alan bizde pek yok. Mesela bir komedi olabilirdi. İşlenmesi gereken halktan kadın öyküleri olabilir. Aşk-ı Memnu’dan beri beni biraz salon süsü gibi gösteriyorlar, oyuncunun kalıplaşmaması lazım. Muhteşem Yüzyıl’da da başka bir dönemin kadını olabildim. Yeniden Muhteşem Yüzyıl’ı izlemek isteriz...