Serbestiyet haber ve analiz sitesinin muhabirlerinden Mustafa Ali Aykol’un üç yıl önce İstanbul’da yaşadığı yurt sorunu, günümüzdeki sorunlara da açıklık getirici bilgiler veriyor. Cemaat yurtlarındaki koşullar ve yaptırımlar, gerçekten endişe verici. Gençlere yaklaşım, demokrasi, çoğulculuk, bilimsel yaratıcılık gibi temel konular açısından olumsuz bir ortam oluşturuyor.
İşte Aykol’un yaşadıkları:
“Üç yıl önce memleketim Sakarya’dan İstanbul’a üniversite eğitimi için geldiğimde kalacak yer arayışına girmiştim. O zaman evlerin kiraları komik denebilecek kadar ucuzdu. Birlikte eve çıkacağım bir arkadaşım olmadığı için ilk sene yurtta kalmaya karar vermiştim. Kredi ve Yurtlar Kurumu’na başvurdum. Bilmem kaçıncı yedek olduğum bilgisi geldi. İstanbul’da, Anadolu yakasında devlete ait erkek yurdu bulmak imkânsız gibiydi. Özel yurtların büyük bir kısmı da çeşitli cemaat ve vakıflara aitti.
Cemaat ve vakıflarla ilişkili olmayanlar çok pahalıydı. Cemaatlerle ilişkili olanlar, üç öğün yemek dahilken bile çok ucuzdu. 3 yıl önce bir özel yurtta barınma bedeli aylık 1000-1500 lira civarındayken, cemaat ve vakıf yurtlarında üç öğün yemek dahil, ücretler 400-600 lira arasında değişiyordu. Ucuzluğun temel sebebi, bu vakıf ve cemaatlere devlet tarafından “Kamu Yararına Çalışan Kurum” statüsü verilmesiydi.
Cemaat ve vakıflar bu statü sayesinde hem birçok vergi yükünden kurtuluyor hem de devletten maddi destek alıyorlardı. Yer ararken, bu yurtlardan birkaçını gezdim. İdarecileri ile şartları konuştum. Bir yurt müdürü akşam ezanında yurtta bulunmamın şart olduğunu, sakallarımı kesmeden yurtta kalamayacağımı belirtti. Öncelikle kendilerinin verdiği kitapları, daha sonra onların izin verdiği kitapları okuyabileceğimi söyledi.
Bir başka yurtta, ‘Kursumuza hoş geldiniz’ denilerek karşılandım. Ben burayı yurt sanarak geldim deyince, bıyık altından gülüşmelerle karşılaştım. Bir diğerinde okul saatleri dışında yurtta olmam gerektiği, dışarıda bir işim varsa ya da herhangi bir etkinliğe katılacaksam öncesinde yurttan izin almam gerektiği vurgulandı. Onların uygun görmediği etkinliklere katılamayacağım söylendi.
Beş vakit namaz kılma, Kuran okuma, sohbetlere katılma vb. hepsinin ortak kuralıydı. Bu yurtlarda kalan bir arkadaşım, buraların hapishaneden farksız olduğunu, maddi durumunun başka bir yere yetmediği için mecburen kaldığını söylemişti. Ben o yurtlarda kalamayacağımı anlamış, özel yurtla anlaşmış ve sonra da kendi evime çıkmıştım. İstanbul’un koşulları, birçok öğrenciyi bu yurtlarda kalmaya zorluyor.
Devlete ya da belediyeye ait yurtlar yetersiz. Devletin cemaat ve vakıf bağlantılı yurtlara verdiği destek nedeniyle, özel yurtlar onlarla yarışamıyor. Birçok öğrenci bu yüzden üniversite okumaktan vazgeçecek aşamaya geliyor.” Bu meselenin ciddi bir toplumsal yara haline dönüştüğü görülüyor. Cemaatlerin böylesine etkin kurumlara dönüşmesi, gençlerin onlara mahkûm edilmesi üzerine ciddi ciddi düşünmeliyiz. Toplum mühendisliği kimseye yarar getirmez.