Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu yine ortalığı karıştırdı. Kendisi şöyle demiş: Üniversiteler fuhuş yuvasıdır... Dünya tarihi boyunca üniversiteler (düşünürler tarafından) eleştirilmiştir. Borges’ten Schopenhauer’a kadar birçok düşünür, ‘üniversitenin nasıl olmaması gerektiği’ne dair görüş belirtmiştir. Sofuoğlu son dönemin alimi olarak eleştiriyi ilerletti. Sofuoğlu, bir başka konuşmasında Google’ı icat eden ve ilk kullananın Padişah 2. Abdülhamit olduğunu ortaya atarak bilim dünyasını hayretler içinde bırakmıştı. Kendisi tarihçi olduğu için onun bu tezine inananlar olmuş olabilir. Kendisini dinlemeye meraklı ve kendisinin görüşlerine önem veren bir kitlenin olduğu, yaptığı toplantılardan anlaşılıyor.
‘Hitler gibi...’
Tarihçi Sofuoğlu, aynı zamanda savaşçı-militan bir akademisyen. Şöyle bir değerlendirmede bulunmuş: Hitler nasıl Polonya’ya anında girdiyse biz Yunanistan’a adeta elimizi kolumuzu sallaya sallaya gireriz. İşi daha ileri götürerek, ‘Yunanistan’ın erkek görünümlü avratlarla dolu olduğunu’ da söylemiş. Sofuoğlu, Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılması sürecinde ikonaların kapatılmaması durumunda olacaklar tartışılırken şu cümleyi kurmuş: Fahişenin sergilendiği ilk cami.
Sofuoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını hararetle savunanlar arasında. İstanbul Sözleşmesi’ne destek verenleri, ‘Feminazi ve Feminist Pislikler’ olarak tanımlayarak bıçkın dilini topluma hatırlatmışlığı var. Zaten eksik olmasın, bir kısım medya kendisine yeterince değer veriyor. İnternet dünyası onun toplumu ‘aydınlatan’ videolarıyla dolu. Sofuoğlu değişik TV kanallarında sürekli konuşan yani konuşturulan isimlerden.
Son sözlerine, yani ‘üniversitelerin fuhuş yuvası olduğunu’ söylemesine tepki gösteren bazı gazetecilere sormak isterim. Zatın ne dediği, ne diyeceği belli. “Hitler gibi...” diye başlayan cümleleri kurduğunda, ona buna ‘fahişe’, ‘pislik’ dediğinde, “Kendisine mikrofon uzatılmasında acaba bir yanlışlık olabilir mi?” diye düşündüğünüz oldu mu? Şunu kabul edelim: Ebubekir Sofuoğlu, sistemin bir ürünü... Yıllardır bu türden söylemlerde bulunarak akademide yükselen isimlerle karşılaşıyoruz.
Bilimle, bilimsellikle uzak yakın teması olmayan bir üslup ve kültür ortaya çıkıyor. Kızmanın ötesinde ‘Nasıl buraya gelindi?’ sorusunu sormakta yarar var. Sofuoğlu’nun ne şekilde bu kadar kısa sürede akademide kariyer yaptığıysa, ayrıca araştırılabilir.