Serbestiyet.com’da Belkıs Kılıçkaya, “Burkini plajdan çıktı....” başlıklı yazısında Fransa’daki laik bağnazlıktan söz ediyor: “Parisienne gazetesinin, Marks and Spencer’in tesettürlü kadınların kullanabileceği, dalgıç kıyafetine benzeyen bir mayo satmaya başladığını duyurmasından bir gün sonra, feminist filozof Elisabeth Badinter, kamuoyunu Müslüman kadınlara tesettür seçeneği sunan moda markalarını boykota çağırdı.” Boykotun Fransa’da geniş bir taraftar bulduğunu aktaran Kılıçkaya, katı laikliğin yarattığı sorunlara dikkat çekiyor. FETÖ’nün nasıl büyüyüp geliştiğini tartıştığımız günlerdeyiz. Genel kanaat şöyle: FETÖ, dindar kitleyi sömürdü, dindarların yönetiminde bulunduğu bir hükümetin sağladığı ayrıcalıklardan yararlandı. AK Parti hükümetinin FETÖ’ya karşı gereken duyarlığı göstermediği, onların döneminde hızla güçlendikleri bir gerçek.
Gerçeğin öteki yüzü
Bir de öteki gerçeğe bakalım. Türkiye’deki katı “laiklik” söylemi, özellikle 2000'lerin başlarında, büyük bir dengesizlik yaratıyordu. “Şeriatçı firmaların listesi” yayınlanıp boykot istendi. Dindarların yönetimindeki siyasi partiler meşru kabul edilmedi. Kürtlerin partileri gibi, dindarların partileri de kapatıldı, liderleri hapse atıldı.
İktidar verilmek istenmedi
AK Parti'ye, kuruluşundan itibaren, iktidar verilmek istenmedi. “FETÖ”cülerin en hızlı geliştikleri dönemler, AK Parti'nin en sıkıştığı dönemlerdir. O yıllarda neler olduğunu hatırlayalım: “Türkiye laiktir laik kalacak” mitingleri... “Ordu göreve” pankartları... TSK’dan, “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz” bildirisi... Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası... Yüzde 50 oy alan bir partinin, “laiklik karşıtı odak olduğu” gerekçesiyle cezalandırılışı... Şimdi daha iyi görüyoruz ki; yargı, polis, ordu, bürokrasinin üst kademesi, bu süreç içinde, adım adım “FETÖ”cülerin eline geçmişti. AK Parti, “Kemalist bastırma korkusu” sonucunda, onlarla ittifakı artırdı. Sonuçta, AK Parti'nin, o dönemde, devlet içinde yeterli gücü yoktu. Çaresizlik o boyutlardaydı ki; FETÖ, 7 Şubat 2012’de, MİT Başkanı'nı tutuklamak istedi (ki asıl hedef, Erdoğan’dı). Hükümet, üzerlerine gidecek gücü bulamadı. 17-25 Aralık 2013'te, hamle, yine FETÖ'den geldi. Hükümetin hâlâ yeterli gücünün olmadığı belliydi. Sonunda askeri darbeye kalkıştılar. Devlet ancak kendini toparlıyor. Yaşananlarda, farklı aktörlerin, farklı düzeylerde hata ve sorumluluğu var. Bunları değerlendirirken, gerçekçi ve adil olmak gerek.
03 Eylül 2016, Cumartesi 16:00
Haberin Devamı