2012-2013 tarihinde Kürt sorununa çözüm üretmek amacıyla yürütülen Çözüm Süreci’nin temel amacı, PKK’yı dağdan indirmek ve silahsızlandırmaktı. Yapılan bazı hatalar ve tarafların henüz çözüme hazır olmayışları, hedefe ulaşılmasını engelledi. O dönemde Türkiye’nin uluslararası ilişkileri göz dolduruyordu. Ege’de, Akdeniz’de, Ortadoğu’da etkin ve etkili bir ülke konumundaydık. Avrupa Birliği yolu da kısmen açılmış gibiydi. Ekonomik değerler tarihin zirvesindeydi.
17.büyük ekonomiydik ve 1-2 basamak daha yukarı çıkmamız ihtimal dahilindeydi. Şimdi 7 bin 500 dolara düştüğü tahmin edilen kişi başına yıllık gelir, 2013 yılında 12 bin 500 doları görmüştü. Bütün bunları neden hatırladım? HDP yönetici, eski milletvekili ve belediye başkanları daha önce soruşturma geçirip, serbest kaldıkları bir meseleden 6 yıl sonra geceyarısı apar topar gözaltına alınmaları, bende “nereden nereye?” sorusuna yol açtı...
Çözüm yolunu silahta görenlerle, yasal zeminde görenler, Kürt siyasi hareketi içinde yıllardır süregelen bir tartışma içinde. Kürt seçmenler, yasal alanı tercih ettiklerini genellikle verdikleri oylarla ortaya koymuşlardır. Çözüm sürecinin henüz kesintiye uğramadığı koşullarda, 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin aldığı yüzde 13.07’lik oy bu eğilimin açık ifadesiydi.
Kürtler verdikleri oylarla meselenin Meclis’te çözülmesinden yana bir tavır sergilediler. PKK, bu eğilimi görünce şiddet yoluyla ortama yeniden “hakim olmak” istedi. 1 Kasım 2015’te HDP’ye destek yüzde 30 civarında azaldı ve yüzde 10’a düştü.
HDP’yi siyaset dışına itmek
Siyasi bir operasyon ile yüz yüzeyiz. Amaç, “PKK ile işbirliği içinde olduğu” varsayılan HDP’yi siyaseten hareketsiz hale getirmek, etkili bütün kadrolarını ve örgütlerini ağır bir baskı altında tutarak siyaset dışına itmek… HDP geleneği, yaşadığı yıkıma ve ağır kayıplara rağmen Kürt siyasi hareketinin ana unsuru olma özelliğini kaybetmedi. Yıllar içinde destekçi sayısı arttı, seçmen kitlesi 6 milyona ulaştı.
HDP’yi siyaset dışı, seçim dışı bırakmak? Diyelim ki, bu gerçekleştirildi. O zaman Kürtler ne yapabilirler? Değişik tahminler yürütebiliriz. Ama hangi tahmini yürütürsek yürütelim, bir toplumun tercihini değiştirmek kolay değildir. Şunu da hatırlayalım: AK Parti’ye iktidar yolunu açan dinamiklerden biri, “Milli Görüş” geleneğinin yıllarca yasaklı görülmesi, partilerinin kapatılması, liderlerinin tutuklanmasıydı.
Toplum bunu doğru bulmadı ve 2002’de yasaklara karşı bir tercih gösterdi. Madalyonun diğer yüzü: Şiddet ve terör kabul edilemez. Kürtlerin büyük çoğunluğu bunu son 40 yıllık tecrübe içinde öğrendi. Meselenin devlet tarafına bakınca ise şunu görüyoruz: Etnik temelli şiddeti bitirebilmek; sırf askeri operasyonlarla, güvenlik siyasetleriyle mümkün olmuyor.
Yasal alanı yok etmek veya çaresiz bırakmak, çözüm alanını yok edebilir. Yaşanmış deneyimleri iyi okumaya, soğukkanlılığı korumaya ve çok yönlü düşünebilmeye ihtiyacımız var.