Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın müdahale ihtiyacını duyduğu bir din yobazlığıyla karşı karşıyayız. Saçma sapan meseleler din adına İslamiyet adına piyasayı kaplıyor. Cinsellik ve kadınlar konusunda konuşan “din uzmanları"ndan geçilmiyor. Zannedersin ki, hepsi seksoloji fakültelerinin profesörleri.
Günümüzün İslam dünyasında yaşanan bir dramın serpintileri bunlar. Yoksullukla, cahillikle, bağnazlıkla Müslümanlık arasında sanki kopmaz bir bağ varmış gibi bir tabloyla yüz yüzeyiz.
Endülüs Emevileri
Elimde August Bebel'in "İslam Kültür Dönemi"(ETON Yayıncılık) başlıklı yeni baskısı yapılmış kitabı var. Heyecanla okuyorum. İspanya'da kurulan Endülüs Emevi devletinin(756-1031) kültürel, sosyal, felsefi üstünlüğünü İslamiyetin dışından bir gözle aktarıyor: "Başkent Kurtuba, görkem ve büyüklükte Bağdat ile rekabet ediyordu. 100 binden fazla konutu ve 1 milyondan fazla nüfusu vardı. Bu nüfusun 130 bini ipek dokumacılığıyla geçiniyordu. Yollar, taşlarla iyi döşenmişti ve akşamları sayısız fenerlerle aydınlatılıyordu...
Bundan 700 yıl sonra bile Londra'da tek bir sokak feneri yoktu. Aynı tarihlerde Paris'te kötü hava koşullarının egemen olduğu durumlarda, insanlar pisliğin içinde bata çıka yürümek zorunda kalırlardı. Berlin ise o zamanlar küçük, gösterişsiz, pis bir taşra kentiydi; adı bile bilinmiyordu.”
Bebel, İngiliz Kralının yıkanmayı “kafir işi” sayarak yasaklamasını, buna karşılık Kuran'ın hergün yıkanmayı zorunlu kılmasını anlatıyor: “Bundan dolayı Kurtuba'da...900 halka açık hamam bulunmaktaydı.”
Bebel karşılaştırmayı sürdürüyor: "Dünyayı küçümseyen, bedenin çarmıha gerilmesini, hazların baskı altına alınmasını vaaz eden Hıristiyanlık, tüm bu düşünce ve gelenekler, Müslümanlığın tam karşı kutbunda yer alıyordu; ayrıca Hıristiyanlık, eğitim ile aydınlanma çabalarının düşmanı ve hoşgörüden yoksun bir dindi."
Çöküş ve yobazlık
İslam dünyasındaki birikim, eski Yunan kültürünün eserlerinin Arapça'ya çevrilmesiyle de zenginleşmiş ve bir çok bilim insanı yetişmişti. Avrupa'da kullanılan bir çok ilaç, Araplardan geçti. Batı Aristo'nun eserlerini Araplar aracılığıyla tanımıştı. Kurtubalı İbni Rüşt belli başlı Aristo yorumcularından birisiydi.
Bebel, bu kitabı 1883'te yazdığında, dünya tamamen değişmişti.
İslam dünyası pırıltısını yitirmiş, yoksulluğun, yobazlığın cirit attığı bir coğrafya haline dönüşmüştü.
Her çöküş, her yıkım, düşünsel kısırlığı da beraberinde getirdiği gibi, o kültürel zenginlik günleri de geride kaldı. Uzun lafın kısası, sorun, dinde Müslümanlıkta değil, din adına konuşan cahillerde ve yobazlarda.
Osmanlı ve Türkiye pratiğinde, yobazlık, bağnazlık hiçbir dönemde fazla rağbet görmedi. Taraftar bulamadı. Bu kez de bir iz bırakmayacağını söyleyebiliriz.
Tartışma iyi oldu. Sürdürelim.
13 Mart 2018, Salı 05:00
Haberin Devamı