TSK’dan, gelişmelere ilişkin ikinci bir açıklama geldi. Bildiride, darbenin lideri olarak suçlanan Hava Kuvvetleri eski Komutanı Akın Öztürk’le ilgili bölümü dikkat çekici: “Hv. K. Komutanı, Ankara’da Akıncı Üssü lojmanları bölgesinde bulunan Orgeneral Akın Öztürk’ü arayarak kendisine 4’üncü Ana Jet Üssü Akıncı’dan kalkan uçakların yasa dışı olduğunu, ivedilikle Akıncı’ya giderek oradaki kalkışmada bulunanları ikna etmesini istemiştir.” Bu açıklama, Öztürk’ün verdiği ifadeyle benzerlik taşıyor. Öztürk, darbecilere katıldı mı, katılmadı mı, bunu yargı süreci ortaya çıkaracak... Ne olursa olsun, bu örnek, böyle dönemlerde, oluşan kaotik ortamda, çok yanlış değerlendirmelerin ve haksız suçlamaların mümkün olabileceğini gösteriyor.
Yetkiler aşırı merkezileşirse
İktidar, darbeci örgütlenmenin devletin bütün kurumlarından tasfiye edilmesini, acil bir görev olarak tanımlıyor. OHAL’i de bu amaçla ilan ettiğine vurgu yapıyor. OHAL demek, idarenin yetkilerinin çok aşırı merkezleştiği bir sistem demek. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin askıya alındığı, Numan Kurtulmuş tarafından açıklandı. “Sokağa çıkma yasağı konulmayacak”, “Hak ve özgürlüklere özen gösterilecek” diye yetkililerin ardı ardına demeçler verme gereğini duymaları, toplumdaki endişelere yönelik bir güvence amacı taşıyor. Böyle vurguların; kaygı, tatsızlık, kısıtlanmışlık duygusu ve huzursuzluğu hafifletmesi, ne oranda mümkün olabilir?
Kötü muamele görüntüleri
Anadolu Ajansı tarafından, gözaltına alınan subaylarla ilgili basına servis edilen bazı fotoğraflar şok edici. Darbeciler halka ve darbeye karşı çıkanlara saldırdılar. Kitlelerin üzerine ateş açtılar... Ağır bir insanlık suçu işlediler. En ağır suçluya bile işkence ve kötü muamele yapılması yanlıştır, yasalara aykırıdır. OHAL’in ilan gerekçesi; “kamu alanında FETÖ'nün etkisini kırmak, bu örgütün direktifleri doğrultusunda, paralel bir yapı biçiminde çalışanların, devlet görevlerinden tasfiyesini sağlamak” olarak belirtiliyor. Bu yazının yazıldığı sırada, 60 bine yakın kamu personeli, görevden alınmıştı. Sayının her gün arttığını görüyoruz. Böyle giderse sayının 100 bini aşması beklenebilir. Bu boyutta bir tasfiyenin, değişik sorunlar oluşmadan gerçekleşmesi, pek mümkün değil. “Devletin kendini onarma refleksi”ni de anlamak gerek. Öfke yerine aklın öne çıkması için, önlemlerin aşırılığa kaymaması için, uyarılarımızı sürdürmek zorundayız.