Yıllar önce Doğu Konferansı grubu olarak, Ortadoğu’daki komşu ülkelerin kanaat önderleriyle görüşüyorduk. ABD’nin Irak’ı işgal etmesine karşı bölge aydınları birlikte neler yapabileceğimizi konuşuyorduk. Bu buluşmalarımız sırasında Kahire ve İskenderiye’de, Mısır’ın değişik eğilimlerdeki siyaset ve fikir insanlarıyla da görüştük. İpek'le (Çalışlar) birlikte Mısır’da ziyaret ettiğimiz kişiler arasında, ünlü kadın hakları savunucusu ve feminist Dr. Neval El Saddavi de vardı. Nil Nehri kıyısındaki evlerinde görüştüğümüz Neval El Saddavi ve üçüncü eşi Şerif Heteta, Şeriat Mahkemesi’nin verdiği boşanma kararına birlikte direniyorlardı.
Mısır Şeriat Mahkemesi, Neval El Saddavi’nin bir konuşması nedeniyle onun dinden çıktığına hükmetmişti. Bu karar nedeniyle, eşi Şerif’in onu boşaması gerekiyordu. Şeriat Mahkemesi'nin yorumuna göre, bir Müslüman, dinden çıkmış bir kadın ya da erkekle yaşayamazdı. Bir süre önce benzer şekilde mahkum edilen Mısırlı Gazali Ailesi yurtdışına kaçmıştı. 13 yılını hapiste geçiren Saddavi’nin eşi Şerif Heteta bu kararı tanımadığını ilan ediyor ve ayrılması baskısına karşı koyuyordu.
Uluslararası birçok insan hakları ve düşünce kuruluşu onlara destek veriyordu. Mısır’ın hukuki sistemine göre Ceza Kanunu laik, Medeni Kanun şer’i idi. Ceza kanunlarının düzenlenmesinde ise İslami kurallar değil, kanun koyucunun belirlediği dünyevi kurallar yön veriyordu. Geziye katılan İslami kesimden kadın arkadaşlarımıza Saddavi’lerin öyküsünü anlattık ve sonra sorduk: “Türkiye’deki sistemi mi Mısır’daki sistemi mi tercih edersiniz?” Hiç tereddüt göstermediler, “Türkiye’deki sistemi” dediler.
Türkiye’de, cumhuriyetin kuruluş yıllarında sert bir laiklik uygulandı. Laikliği savunanların bir kesimi otoriter ve Jakoben yöntemleri tercih ettiler. Laikliği demokrasiyle birlikte düşünmek gerektiğini, bunun dışındaki yolların inananları rencide ettiğini ve toplumsal uzlaşmayı yok ettiğini, yaşayarak gördük. Yaşanan uzun tecrübeler, toplum mühendisliği yöntemlerinin işe yaramadığını gösterdi.
Bazı radikal İslamcı çevreler, tepki içinde “Laiklik, şeriattan beter” dediler. 'Şeriat' diye tanımlanan anlayışın dünyevi gündelik hayatla olan zıtlığını göz ardı ettiler. Laiklik, eğer doğru uygulanırsa, dindarla modernistin, muhafazakarla çağdaşın birlikte yaşayabileceği bir uzlaşma sistemidir. Kimse kimseye inanç ve hayat tarzı dayatamaz.
Devlet inançlar arası ilişkide tarafsız davranır ve inanç özgürlüğünü sağlamakla yükümlüdür. İnananla inanmayan yasalar önünde eşittir. Mısır’daki şeriat mahkemelerinin uygulamaları, önemli bir tecrübe olarak incelenebilir.