“Hangi siyaset?” diyebilirsiniz. Önünü yani başlangıcını, sonunu yani nasıl yok olacağını bilemediğimiz bir evrende yaşıyoruz. Küçük hırslarımızla milyarlarca yıllık geçmişin içinde bir nokta bile değiliz. İnsan 70-80 yıllık ortalama ömrüyle neredeyse daha ne olup bittiğini anlayamadan yaşama veda ediyor.
Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirinde ifade ettiği gibi, gidenlerin “Her biri memnun ki yerinden, dönen yok seferinden…” İnsanoğlu her dönemde ölümsüzlüğü aramış. Koca koca imparatorlar kalıcı olabilmek için “ölümsüzlük şerbetleri” peşinde koşmuşlar, sonunda toprak onları da içine alıp yoluna devam etmiş. Kendi kısa tarihimizin içinde kimler gelip kimler geçmedi ki! Menderes’i ilkokul ve ortaokul öğrencisi olarak izledim…
Heybetli adamdı. Toplumu etkileyen güçlü bir hatipti. Londra yakınlarında düşen uçakta hayatta kalmasını, taraftarları, onun ölümsüzlüğüne bir işaret gibi görmüşlerdi. Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan; bu liderler de bir fani olarak bu dünyadan geçip gitti. Onları epeyce yakından tanıdık. Geldiler, yaşadılar, mücadele ettiler ve öldüler. Sırayı değiştirmeleri mümkün değildi.
O kuşak gitti, yerlerine bir sonraki kuşak geldi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha kısa bir hayat yaşadı. Çok şeyler yaptığı için ulusu ona şükranlarını sunuyor. Ölüme yenildi. 20. yüzyılın en önemli birkaç romancısından olan ve Atatürk’le yaklaşık aynı dönemde yaşayan Franz Kafka, daha da genç yaşta ölüme yenik düştü.
Büyük İskender, Makedonya’dan Hindistan’a kadar uzanan dünyanın en büyük imparatorluğunu kurduğunda, 30 yaşına bile gelmemişti. Öldüğünde 33’ündeydi.
İki kuşak ötesi
Bizden önce yaşayanların soy kütüklerini iki kuşak, bilemedin üç kuşak ötesine kadar takip edebiliyoruz. Gerisi sonsuz bir bilinmezlik. Şu kısa ömrü keyifle, adaletli ve iyilik dolu olarak tüketmek de mümkün, tersine zulüm ve istibdat ikliminde geçirmek de.
Siyaset insanlığın çok eski bir alışkanlığı. Daha kabileler halindeyken bile iktidar mücadelesine olan yatkınlığı insanı diğer canlı türlerinden ayırmıştır. Osmanlı’da “Siyaset Meydanı” sözcüğü bugünkünden çok farklı şekilde algılanırdı. Örneğin ölüm cezasının infaz edildiği yere “siyaset meydanı” adı verilirdi.
Ezcümle, insan hırsının en yükseğe tırmandığı ve tavan yaptığı konu siyasettir. Orada iktidar vardır, hükmetmek vardır, maddi gücü elinde tutmak vardır. Orada kendini yenilmez saymak da vardır. Ama tehlikelidir de. Büyük kayıplara uğrayabilir, ağır bedeller ödeyebilirsiniz.
Birçok önemli önder siyasetin vahşi yapısı içinde hayatlarını kaybetti. Başa dönersek: İnsan ömrü, kainatın uzun ve sonsuz tarihi içinde bir toplu iğne başı kadar bile yer tutmazken, bu hırs bu gözü karalık neden? Ziya Paşa’nın bu çaresizliğe meydan okuyan satırlarını hatırladım:
“İç bade, güzel sev var ise aklı şuurun/ Dünya varmış ya ki yokmuş ne umurun.” Güzel ve adil bir dünyada yaşamak temennisiyle…