2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta yaşananlar, ülkemiz tarihinin kara lekelerinden biridir. 24 saat boyunca dünyanın gözü önünde Sivas’ta bir otelde bir grup aydın kuşatıldı. Bu şehirdeki koca bir alay asker bu katliamı önlemek konusunda kılını bile kıpırdatmadı. 33 aydın yazar, iki otel görevlisi, yanan otelin içinde dumanda boğularak yaşamını yitirdi. Son anda canını kurtaran Aziz Nesin bir devlet değerlendirmesi yaptı: “Bir devlet var, diyordum ben. Bir devlet var, inanılacak devlet var. İyi-kötü, yanlış yapıyor-doğru yapıyor ama devlet var. Elbette bunu önleyecekler. Bu kadar ödün verilemez diye düşünüyordum. Yanılmışım.” Bu olayın nasıl tezgahlandığı bir türlü aydınlığa kavuşmadı. Devlet ihmali ve terörü çok açık tabii. Bu tertibe alet olarak Madımak Oteli’ni yakan ve kendisini İslamcı olarak tanımlayan çevrelerin, “Onlar da Karabağ köyünde (PKK baskınında 34 köylünün öldürülmesi) dindarları öldürdü” diyerek sorumluluktan kaçmaları da bu olayın bir başka boyutu. “Devlet güçleri neden seyirci kaldı?” sorusuna aldığım cevabı yeniden okuyucularla paylaşmak isterim. Erdal İnönü’yü yıllar önce Anadolu Hisarı’ndaki evinde ziyaret ettim. Eşi Sevinç İnönü’nün de katıldığı uzun bir sohbet yaptık. Bu sohbetimiz sırasında kendisine “Sivas Katliamı”nı da sordum. “Neden asker olaya müdahale etmedi, sizce burada bir gariplik yok mu?” dedim. Erdal İnönü, o dönemde hükümette başbakan yardımcısıydı. Katliama karşı yeterince etkin davranmadığı için hep eleştirilmiştir. Önce yanlış bilinen bir noktayı düzeltti: Söylendiği gibi o zaman başbakan vekili değildi. İkinci olarak bütün gün telefonla elinden geldiği kadar olaylara müdahil olmaya çalışmıştı. Aziz Nesin dahil kuşatma altındaki Madımak Oteli’nde bulunanlarla temas kurup destek vermişti. Bu konuda kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyordu. Sivas Katliamı’nı devletin seyrettiği ve gelişmeleri kendi haline bıraktığı şeklindeki yorumuma ilginç bir cevap verdi: “Bir MİT yetkilisine ben de neden geç kalındı sorusunu sordum. Bana, ‘bazen bazı hareketlerin gazını almak için olayların gelişmesi kendi haline bırakılır’ şeklinde bir cevap vermişti.” Alevi topluluğunun tarihi, acılarla, katliamlarla doludur. Zaman zaman devlet güçleri, zaman zaman fanatik muhafazakar kesimlerin baskısı altında var olma mücadelesi verdiler. Bunca baskıya ve yok etme çabalarına inat ayakta kaldılar. Türkiye’nin önemli bir demokrasi ve çoğulculuk imkanı olarak direnip bugünlere geldiler. Artık bu acı tarihle yüzleşmemizin zamanı geldi geçiyor. Resmi tarihin yalanları üzerine oluşturulan sahte bir geçmişin peşinden koşmaktan yorulduk. Şu ünlü Alevi deyişiyle bitirelim: “Yatma tilki gölgesinde Ko yesin aslan seni.”
03 Temmuz 2024, Çarşamba 07:00
Haberin Devamı