Seçim, demokrasinin en önemli ayaklarından birisidir. Eğer bir ülkede serbest seçimler yapılıyorsa, yapılabiliyorsa, iktidar sahipleri seçmeni hesaba katmak zorundadır.
Seçimler yaklaşana kadar HDP’li seçmen, ya da daha geniş ifadeyle Kürt seçmen, görülmüyor, görmezlikten geliniyordu. Matematik öne çıkınca hesaplar değişti.
31 Mart’ta Güneydoğu’nun neredeyse bütün önde gelen il ve ilçelerinde, başkanlıkların, AK Partili kayyumlardan yeniden HDP’ye geçmesi bekleniyor. Bir de HDP’li seçmenin sonucu etkileyeceği kritik iller var. Mesela, Mersin’de 24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı yüzde 41.4, Millet İttifakı da yüzde 41.0 oy aldı. HDP’nin oyu da yüzde 16.9. HDP’li seçmen, Mersin’de belirleyici olacak. Adana’ya bakalım: Cumhur İ., yüzde 46.4, Millet İ., yüzde 39.3, HDP’nin oyu yüzde 13.5. Orda da kilit parti HDP. Antalya ve İstanbul’a da bakalım: Antalya: Cumhur İ. yüzde 45.1, Millet İ. yüzde 47, HDP yüzde 7.3... İstanbul: Cumhur İ. yüzde 51, Millet İ.: yüzde 35.9 HDP yüzde 12.7
CHP’nin HDP oylarını alma ihtimali olan yerlerde, iktidar çevreleri, “CHP teröristlerle işbirliği yapıyor”, “Kirli ittifak” benzeri suçlamalarını yaygınlaştırdı.
‘Terörist’ suçlaması olmadı mı?
Bu suçlama, Kürt seçmenin CHP’nin başını çektiği muhalefet adaylarına daha fazla yönelmesine yol açabilir. Peki AK Parti yönetimi bu olasılığı ne kadar hesaba katıyor?
Aslında bazı sesler gelmeye başladı. AK Parti yöneticisi, kendisi de Kürt olduğu için suçlamanın ters tepeceğini hisseden Orhan Miroğlu, harekete geçerek açıklama yaptı. CHP’nin HDP oylarına talip olması nedeniyle ortaya atılan terörle işbirliği suçlamasına itiraz etti: “HDP’nin oyuna da, CHP’nin oyuna da, AK Parti’nin oyuna da isteyen istediği ölçülerde talip olabilir.” Binali Yıldırım, başkanlık için yarışacağı İstanbul’da Kürt oyları gündeme gelince tutumunu açıkladı. HDP’nin İstanbul’da aday çıkarmaması üzerine, “İster aday çıkarsınlar ister çıkarmasınlar. Bütün İstanbulluların desteğine talibiz. Kimse Kürtlerin oyunu çantada keklik görmesin” dedi. İktidar, CHP’yi, seçimde HDP ile işbirliğiyle suçlarken, ittifakı PKK ile de ilişkilendiriyor, seçim stratejisini bu propagandanın üzerine kuracakmış gibi davranıyordu.
Ancak, seçimler yaklaştıkça, dil değişmeye başladı. Acaba Miroğlu ve Yıldırım’ın çıkışlarında böyle bir değişim ihtimalinin işaretleri mi var?
Biliyoruz ki, AK Parti’nin propaganda stratejisi, kamuoyu yoklamalarına göre yönleniyor. “Teröristle işbirliği” suçlaması Kürt seçmeni uzaklaştırıyorsa, bu strateji değişebilir. Kürtler de böylece seçmenliğe “terfi” edebilirler.