Geçenlerde bir aşı tartışması yaşadık. Zengin ülkelerin ellerindeki aşı stoklarından yoksul ülkelere vermedikleri, verdikleri aşıların da sağlığa zararlı olduğu tezleri üzerinden aşıdan kaçışı teşvik eden bir rüzgar estirildi.
Her türlü teknolojik, kimyasal ihtiyacımızın tamamını kendi başımıza üretmemiz gerektiği gibi hayali bir senaryo geliştirildi.
Teknoloji, kültür, demokrasi gibi olgular, binlerce yıl içinde insanlığın uzun uğraşlarıyla oluşmuş kazanımlardır. Bazı ülkelere daha büyük bir üstünlük ve zenginleşme imkanı sağlasalar da, sonuç olarak tüm insanlığın yaşamını kolaylaştırıyorlar.
Bütün bu birikim, insanlığın ortak havuzunun birikimi. Yeni bilimsel başarılar sağlayabilmenin yolu öncelikle varolanı anlamak ve özümsemekten geçiyor. Geçmiş birikimi reddederek, üretimi geliştirmek mümkün değil. Hz. Muhammed “İlim Çin’de de olsa gidin alın” demiyor mu? Atatürk “Hedefimiz muassır medeniyet seviyesidir” çağrısı yapmıyor mu?
‘Uygarlık canavarı’
Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nda, medeniyeti “tek dişi kalmış canavar” diye tanımlar. Fransız İhtilali’nin önderlerinden J. J. Rousseau da benzer görüştedir: “Uygarlıktaki her ilerleme, aynı zamanda eşitsizlik yolunda bir ilerlemedir.”
Bazı düşünürler uygarlığı bilim üstünden tanımlar, bazı düşünürler akıl. Uygarlığa başka bir tarafından bakınca, görünen manzara “canavarlık”tır.
Sömürgeciler, dünyanın yoksul halklarına medeniyet götürme iddiası içinde, acımasız sömürü yollarına başvurdular. Afrika hâlâ bu tarihin yıkıntıları üzerinde kendine gelmeye çalışıyor. Uygarlık, yeni keşifler, yeni ufuklardır aynı zamanda. Vasco de Gama’lar, Kristof Colomb’lar, sömürgeciliğe yol açan gezilerine keşiflerde bulunmak dürtüsüyle devam ettiler. Gemicilik böyle gelişti.
Bilgisayarın keşfine giden yol, II.Dünya Savaşı’nda önemli aşamalar kaydetti. Uçaklar, birçok hastalığı yenebilen ilaçlar, internet gibi imkanlar; büyük ölçüde, askeri dinamiklerin ürünü olarak gelişti. Tabii medeniyet yalnızca icatlar, keşifler ve konfor demek değil. Aynı zamanda bir kültür.
Anti-emperyalizm ve milliyetçilik
Süper devletlerin, gelişmiş kapitalist ülkelerin, uygarlığın nimetlerinden daha fazla yararlandığı bu dünyada, ezilenler haklarını arıyor. Anti-emperyalizm, kapitalist kuşatmaya karşı bir duruş oluşturma iddiasıyla, kendisine her dönemde taraftar bulabiliyor.
Özellikle, otoriter rejimlerde, milliyetçilik ve yabancı düşmanlığıyla iç içe geçebiliyor. Bir yönüyle haklı temelleri olan bu dinamik; zaman zaman, ortak mirasımız olan uygarlığı reddeden bir içe kapanmacılığa dönüşebiliyor.