Sevgili okuyucular. Yan sayfada cemiyet hayatının güzel insanları dünyanızı aydınlatırken, biz bu köşede her gün siyaset yazarak içinizi karartmıyoruzdur inşallah...
POSTA’nın özelliği bu. İçinde her şey var. Ne ararsanız var. Elinizde tuttuğunuz şu gazete, sizi saatlerce oyalayabilir. Okuyucuyla aramızdaki bu gönül köprüsü, bizi çok mutlu ediyor.
Hiçbir dalda, hiçbir kurumla angajmanımız yok... Çok şükür. Hür ve bağımsız bir gazeteyiz. - Bizim tek aşkımız Türkiye. Güzel insanıyla, doğasıyla, denizi, güneşi ve kumuyla, taşı toprağıyla ve en mühimi sağlıklı aile yapısı’yla, büyük aşkımız Türkiye. İşte, gazetemizin anayasası budur.
Okuyucu profilimize dikkat buyurunuz. İçlerinde modern, çağdaş hatta batı’dan daha batılı bir kitle de var, muhafazakar ve klasik bir kitle de var. Normal yurdum insanı ise zaten çekirdek okuyucumuzdur. Hepsine teşekkürler.
Gazetede çalışan bütün arkadaşlarımı, olağanüstü mesaileri, bitip tükenmeyen dikkat ve enerjileri için ayrı ayrı kutluyorum.
Son nefesine kadar
Bu yazı, 3 Ağustos 2023’te bu köşede çıktığında ne kadar mutlu olduğumuzu anlatamayız Rauf Abi... Senin gibi bir duayenin övgülerini almak gurur verdi hepimize. Daha bir ay önce gazeteden küçük bir grupla bir araya geldiğimizde her şeyi konuştuk, ama en çok gazetemizi. Verdiğin fikirler, söylediklerin o kadar kıymetliydi ki... Sonra senin güzel sesinden o çok sevdiğin Türk Sanat Müziği şarkılarını dinlemek nasip oldu bize. Ve önceki gün... Her zamanki gibi vaktinde yazını teslim ettin. Sonra asla duymak istemediğimiz o haber... Son nefesine kadar gazetecilik yaptın. Artık eksiğiz ve yerin hiç dolmayacak. Ama merak etme. Bu gazeteye emek veren hepimiz, senin bu yazıda yazdığın gibi, ‘Tek aşkımız Türkiye’ şiarıyla işimize devam edeceğiz. Rahat uyu ‘Büyük Beşiktaşlı.’ Sevgili eşine, İlkay ablamıza selam et.
Seni çok özleyeceğiz...
Onun 1945’te intihar ettiği dünyaya duyurulmuş. Fakat o ne? 10 yıl sonra, 1955’te, yabancı gazetelerde bir haber. Bizimkiler de iktibas ediyorlar: - Hitler yaşıyor.
Vay canına, nerede yaşıyor? Afrika ormanlarından birinde... Tek başına... Saç sakal birbirine karışmış tarzan gibi bir adamın uzaktan çekilmiş fotoğrafı. - Yok yahu, bu Hitler değil. Nitekim gazeteler bu asparagas haberi düzeltiyorlar.
Aradan bir 27 yıl daha geçiyor. Gazetelerde yine bir haber: - Hitler hayatta. Yahu bu adam kaç yaşına geldi ki? Nasıl hayatta olur? Nitekim o da fos çıkıyor. Yine dış basının uydurması. Tabii yalanlanıyor.
Ne hikmetse, Hitler’in öldüğüne inanmak istemeyen birileri vardı ki ikide bir hayatta olduğuna dair fısıltılar, cılız da olsa epey devam etti. Neyse, son 50 yıldır böyle bir söylentiye artık rastlanmıyor. Nihayet kabullendiler: Sayın Hitler ölmüştür.
Yoo... Şimdi onlara bir müjdem var: - Hitler yaşıyor. Ciddi söylüyorum. - Hitler hortladı. “Nerede yaşıyor” derseniz söylemem. Artık orasını siz bulun...
Not:
“Savaşın kazananı olmaz” derler. Nasıl olmaz? Netanyahu kazandı işte. Hakkındaki yolsuzluk iddiaları, savaş sayesinde kaynadı gitti.
İnanın, şu Netanyahu zulmü hakkında yazı yazmaya artık utanıyorum. Söyleyecek laf kalmadı. Lanet olsun.
Dünyada gaddarlığın yanı sıra, pişkinliğin, utanmazlığın ve yalancılığın tavan yapıp, tavanı da delip, göklere yükseldiği, başka hiçbir olay hatırlamıyorum.
Fotoğraflara bakamıyorum. Soykırım haberlerini dinleyemiyorum. Yazı yazmak üzere masaya oturduğumda sinirden titriyorum... Ulan ben ne biçim gazeteciyim diye söyleniyorum... Vallaha bu olay beni hasta etti. Çok sevdiğim müzik sesine bile dayanamıyorum.
Yılların birikimi olsa gerek... Bu zulüm yeni değil ki... Yıllardır var... Var ama bu derece şerefsizce olanını hiç görmemiş ve duymamıştık. Filmlerde bile rastlamadık... Kitaplarda bile okumadık. Bu nedir böyle? - Muasır medeniyet midir? Bu mudur sahi? Şampiyon Amerika. Uzay fatihi.
Netanyahu zihniyeti bir de Türkiye’ye laf atıyor. Yahudi vatandaşlarımıza Türkiye’yi terk etmelerini telkin ediyor. Bizden tek çivi sökemez... Tek Yahudi vatandaşımız bile Türkiye’yi terk etmez... Ama biz İsrail’deki Yahudilere “Orada hayatınız tehlikede, buyurun Türkiye’ye” desek, büyük bir deplasman başlar. Deneyelim mi?
Bizden huzurlu ülke yoktur. Sevgili Atatürk temelleri öyle sağlam kurmuş ki, dünyanın mutsuz ülkelerindeki insanlar için Türkiye şimdi bir cennet. Cumhuriyet’in 100’üncü yılına 9 gün kala, Atatürk’e olan minnet ve şükran duygularımızın doruğundayız.
Not: Joe Biden İsrail’e gitti ve patronuna ABD’nin bağlılığını bildirdi... Birbirlerine pek yakışıyorlar. Öyle ki, İngiltere bile yabancı kaldı.
Ne kadar nefret edildiğinin Amerika artık farkında mı acaba? Ortadoğu’yu bu ziyaretinde ABD Başkanı Joe Biden, bir nezaketsizlikle hatta bir saygısızlıkla karşılandığını sezdi mi acaba? Bu bir ilktir galiba.
Gelelim nokta atışlara. İsrail’in hastaneyi bombalaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Özrü kabahatinden büyük diye bir laf vardır ya, tam öyle bir şey. Meğer bir yanlışlık olmuş. Çocukların barındığı yetimhane’yi bombalayacaklarına, gidip hastaneyi bombalamışlar. Yani dikkatsizlik. Kötü bir niyet yok. Anlaşıldı mı?
Şimdi soru şu: Bütün bunlar Netanyahu’nun yanına kâr mı kalacak?
İsrail Halkı’nın bir suçu yok ama Netanyahu yüzünden -bundan böyle- dünyada İsrailliler kelimesinin toptan bir antipati dalgası yaratma ihtimali yüksek. Çünkü milli bir leke.
Netanyahu, oluk oluk akıttığı Müslüman kanıyla yetinmiyor, dünyadaki Yahudiler’in itibarıyla da oynuyor.
Bu dalgayı kıracak olan güç ne BM’dir ne de AB... O güç herkesten önce İsrail Halkı’dır... Bu çılgın Başbakan’a tavır koyup dur demeye en çok onun hakkı vardır. Sırf hakkı değil, görevi de vardır. Sanırım dünya Yahudileri’ni de rahatlatacak olan en uygar duruş budur.
Not: Meclis’teki tezkere oylamasında evet oyları, hiç zorlanmadan, rahat bir biçimde 357’yi buldu. Demek ki bir sivil anayasa oylamasında, nitelikli çoğunluğu yakalayıp, hayırcıları burunlarından tutup sürükleye sürükleye referanduma götürebilecekler.
Meşru müdafaa neydi, ne oldu? Hukukun bahşettiği bu en doğal hak bile, dejenere edilmiştir... Ve bir savunma değil, artık bir saldırı fırsatı’na dönüşmüştür.
İşte buyurun. Amerika SİHA’mızı düşürüyor... Niçin? Güya meşru müdafaa için. - İsrail, Gazze’yi haritadan silmeye kalkıyor... Niçin? Meşru müdafaa için... - Ukrayna-Rusya Savaşı’nda her şey mubah... Niçin? Meşru müdafaa için.
Gözünü sevdiğimin bu meşru müdafaası, sadece Türkiye’nin hakkı değil öyle mi? 40 yıldır on binlerce cana kıyan PKK’yı sınır ötesinde takip edip, kaynağında kurutamayız. Meşru müdafaa hakkımız yok... Niçin? Çünkü biz Türk’üz. Kıbrıs’taki kıyımı bir daha yaşamayalım diye Barış Harekâtı düzenleyemeyiz... Böyle bir meşru müdafaa hakkımız yok... Niçin? Çünkü biz Türk’üz.
Evet, sayın okuyucular. Türk olmak kolay değildir. Türkiye’de bile herkes Türk gibi olamıyor... Olamaz... İçimizde bir iki sepet çürük elma var. Yüz yıldır var... Bizi asıl yoran onlardır... Dışarıdan gelen kalleşliklerin güç aldığı kaynak da onlardır.
Buna rağmen, Türkiye dimdik ayakta. Gitttikçe yükseliyor, büyüyor ve itibarı artıyor. Öyle ki dışarıdan gelen bu kalleşlikler bile gıptaya ve yavaş yavaş hayranlığa dönüşecektir. Şimdilik kıskançlık dönemini yaşıyorlar. Bırakın yaşasınlar. Fazla sürmeyecektir.
Hangi siyasetçiye sorsanız “delege sistemi değişmeli” der. Ama yıllardır o sistem bir türlü değişmez. .........
Dün tuhaf bir şey oldu. CHP’li delegeler sayesinde koltuğunu muhafaza edebilen Kemal Bey “delege sistemini kaldıracağım” dedi.
Hayırdır inşallah.
Şurayı dikkatinize sunarım. Kemal Bey, delege sistemini kaldıracağını şimdiden ilan ediyor ama bunu gerçekleştirebilmesi için, önce kurultayda yeniden genel başkan seçilebilmesi lazım. Yani? - Delegelerin oylarına muhtaç. Hoppala... Nasıl olacak bu iş? Acaba Özgür Özel lehine ihsas-ı rey’de mi bulunuyor?
Bu Kemal Bey, şeker gibi adamdır. Çok saf bir tarafı da var. Bakar mısınız? Kurultaydaki rakibi olan Özgür Özel için çalışıyor gibidir. Bu huy onda yerleşmiş galiba... Nitekim yıllardır öyle çamlar devirdi ki, gizli bir AK Partili olduğuna dair şaka yollu söylentiler bile çıktı. Yani o derece saf.
Bitmedi... Bundan böyle parti aleyhinde konuşanları partiden ihraç edeceğini de söyleyiverdi. Yahu hangi birini ihraç? Ne kadar şikayetçi ve potansiyel muhalif varsa, onları da Özgür Özel’in yanına istiyor.
Sayın Kemal Bey. Biraz susar mısınız? Kazanacağınız kurultayı bile zora sokuyorsunuz.
Bir o eksikti. Küçük Bush da çıkıverdi ortaya. O da kim? Babasının oğlu... ABD eski başkanlarından biri ama en kabiliyetsizi. Hakkında hep fıkralar anlatılır. Demecinde diyor ki: - İsrail’in tarafını tutuyorum. Sanki maç seyrediyor.
Dünya kamuoyu, sadece savaşı değil, Amerika’nın ayıbını konuşuyor. Bu Amerika, savaşları körüklemek kadar bitirmekte de ustadır. Fosfor bombalarını ve o hain misketleri İsrail’e veriyor ki katliam çabuk bitsin. Japonya’yı da Atom Bombası’yla teslim almamış mıydı?
Bu dünya ona da kalmaz. Yarın bir başka cellat çıkar, onun şımarıklığına da son verir. Etme bulma dünyasıdır... Kaldı ki milyar’a varan milyonlarca insanın bedduası, ışık hızıyla yayılıp kimbilir ona nasıl yansır... İlahi adalet diye bir şey var.
Dünya Savaşı çıkar mı? Hayır çıkmaz. Amerika korkaktır. Savaşı göze alamaz. Sadece vur kaç yapar... Amerikan milleti de zaten hassastır. Üç-beş askerini kayıp verdi mi kıyameti koparır.
Siz hep zannedersiniz ki İsrail’in patronu Amerika’dır. Hayır efendim, tam tersi: Asıl Amerika’nın patronu İsrail’dir... Daha doğrusu Amerikan Yahudileridir. ...... Yani, bu Amerika, oraya buraya burnunu sokacağına her şeyden önce bağımsızlığına kavuşmalıdır.
Çok merak ediyorum. Şu anda Kemal Bey, Cumhurbaşkanı olsaydı... Yedi tane de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olsaydı... Diplomasinin o en bulunmaz kumaşı da Dışişleri Bakanı olsaydı... Yoo “iyi ki olmamışlar” demek yok. “Olsaydılar” diyelim.
Şimdi soru şu: - Dünyanın bu karışık halinde ve özellikle de bulunduğumuz coğrafyanın şu karanlık ahvalinde nasıl bir politika uygularlardı acaba? Nasıl bir tavır alırlardı?
Bunu bilmiyoruz. Çünkü konuşmuyorlar. Şimdiki hükümetin doğru mu yanlış mı yaptığını söylemiyorlar. Gerçi “dünyanın en doğru işini yapsa bile” bu hükümetin yanında yer almayacaklarını duyurmuşlardı ama yine de merak ediyorum: - İktidarda kendileri olsaydı, şimdi ne yaparlardı? Nasıl bir politika?
Hayır hayır. Bu soru gereksizdir. “Teyzemin bıyıkları olsaydı” kadar anlamsızdır. Daha basit bir merakım var. Hiç değilse onu öğrenelim: - Başta ABD, BM, AB, AP, NATO olmak üzere dünyaya bakışları nedir? Daha Asya’sı var, Afrika’sı var... Bunlar hakkında ne düşünüyorlar acaba? İktidara sürekli talip olduklarına göre, bunları öğrenmemiz lazım... Değerli fikirlerini milletimizden niye esirgiyorlar?
İsveç bile meraktan çatlıyor. Parlamentomuzda yapılacak oylamada çakma demokratların eğilimlerini heyecanla bekliyor. Ne yazık, İsveç’e buradan bir tüyo veremiyorum. Çünkü HDP’nin tavrı bellidir ama HDP’nin kuyruğuna takılanların ne yapacağı meçhuldür... Zaten bizim derdimiz, tam da budur.