Kendinizi Mehmetçik’in yerine koyun. Ve düşünün: Sınır ötesi bir operasyona gidiyorsunuz. Hem de belalı bir operasyona... Yurt güvenliği için... 82 milyon vatandaşı, arkanızda hissetmek istersiniz, değil mi? Çok şükür ezici çoğunluk da arkanızda zaten. Buraya kadar güzel.
Lakin ara sıra başka sesler de duyuyorsunuz:
- Ne işin var orada? - Girme o bataklığa. Ve buna benzer sesler. Moraliniz ne olur? “Ya şehit ya gazi” mertebesine erişmek üzere çıkacağınız yolda, bilirim ki inancınız asla sarsılmaz ama moraliniz ne olur? Şevkiniz nasıl kırılır? Kalbiniz nasıl incinir?
Siz de insansınız, değil mi? Ne düşünürsünüz?
Bereket Mehmetçik, bu sesleri duymuyor. Görev başındadır. İyi ki gazete okumuyor, televizyon izlemiyor, iyi ki internete bakmıyor... Gözü ufukta, eli tetikte, 24 saat teyakkuz halindedir. Kulağına gelen tek ses, dualarımızdır. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekatı’nda olduğu gibi.
Sevgili Mehmetçik. Keşke bu operasyonu gerektirecek gelişmeler hiç olmasaydı. Ama madem ki oldu, sevgili Mehmetçik, şimdi sen gidiyorsun. Kocatepe’den Dumlupınar’a süzülüp akar gibi gidiyorsun. Hem de ansızın falan değil, gizli kapaklı hiç değil, alenen ve resmen geliyorum diye haykıra haykıra gidiyorsun. Sen, Mustafa Kemal’in askeri’sin... Yolun açık olsun. Çabuk dön.