Kanal İstanbul’a “hayır” diyenlerin, elbet vardır makul gerekçeleri... Onları dinlemeye hazırlanıyordum. Fakat o ne?
Baktım, bunlar öteden beri hep tanıdığımız o istemezükçüler...
Ve uzantıları.
-Keban Barajı’na hayır.
-Asma köprüye hayır. Sesleri hâlâ kulaklarımda:
-Yeni havaalanına hayır. -İzmir Otoyolu’na hayır. Her şeye hayır.
Neden hayır’ı bir türlü anlatamadıkları için her seferinde kaybettiler ve fena halde mimlendiler. İyi olmadı bu. Kanal İstanbul gibi hayati bir projenin sakıncaları var idiyse, bunları uzmanlardan öğrenmeliydik.
Ve projeye hep beraber direnmeliydik. Fakat heyhat. “Mutlu azınlığın köprüsü” gibi bu da gayrıciddi bir kampanyaya dönüştü.
Ve istemezükçülük denen o kötü şöhret, tekrar öne çıktı.
Buyurun bakalım, şimdi bu projeyi, kutuplaşarak karşılıyoruz: Evetçiler-Hayırcılar. Medeniyete sığar mı bu? Kaldı ki, hayırcılar “sabıkalı oldukları için” maça geride başlıyorlar...
Ortaya bir referandum sandığı koysanız bile, bu defa da oradan “çoğunluğun tahakkümü” çıkacak. Bilimsel bir şey mi bu?
Hele bir de Marmaray geçiti gibi bu da mahkemeye düşerse, alın size Çağdaş Türkiye.
Ne hazin... Bunların ağababaları da 130 yıl evvel, arabalı vapura karşı çıkmışlardı. O zaman keşke atlarımıza binip Ortaasya’ya döneydik.