Bir Hukuk Reformu bile burnumuzdan geliyor. Sevinemiyoruz. Kıran kırana tartışmalar izliyoruz. Nedir, ne oluyor?
Zannedersiniz ki, koskoca reform, Osman Kavala’nın tahliyesi için yapılıyor. Ne münasebet...
Onun tahliyesi, mevcut yasalarla da mümkün olduğu halde, ah şu Saray’ın Hakimleri...
Saray’ın Savcıları... Hah... İşte reformun alfabesi zaten buradan başlıyor.
- Ne biçim laf bu? Önce herkes haddini bilecek.
Fakat hayır. Maksat bağcıyı dövmek. Hem öyle bir dövmek ki, Bülent Arınç’ın özgül ağırlığı dahil, bütün boksörler sahaya...
Zamanlama da çok manidar. Nitekim o gece, açık oturumda, tutukluluk halleri konuşulurken, Arınç birdenbire Demirtaş’ın kitabını getiriverdi gündeme...
Ne alâka? Doğrusu Arınç’ın kıvrak zekasını bildiğim halde, o kitapla reform arasında bir bağ kuramadım.
Bir ihtimal, Arınç, meseleye biraz duygu katmak istemiş olabilir...
Zaten kendisi de duygu adamıdır.
Tamam, anlıyorum ama hukukta duyguya yer var mıdır? Mesela bir hakim önündeki dosyayı incelerken, çok duygulanıp ağlar mı?
Yok artık daha neler?
Nitekim, Arınç, bunun prensibini de koyuyor. Üstüne basa basa hakimlere zaten diyor ki:
- Sen, önündeki dosyaya bakacaksın...
Dosyadaki delillere bakacaksın... Sadece oraya bakacaksın. Başka bir yere bakmayacaksın. İyi ya işte...
Mesele budur. Hakim, Demirtaş’ın saz çalmasından etkilenecek değil ya...
İsterse Demirtaş 3-5 enstrüman daha çalsın. Dinleriz, beğeniriz, alkışlarız. Ama dosyaya bakarız.