Bizim birinci derdimiz neydi? Terör örgütleri sınırlarımızdan uzak dursun. Madem sonunda bu noktaya gelecektik, öyleyse Amerika, herkesi bu kadar niye uğraştırdı?
Bu kadar insanı uzun süre niye tedirgin etti? Siviller dahil niye bu kadar kan aktı? Bunca vakit kaybı. Bunca eziyet, zahmet ve külfet. Ve bunca masraf... Niye?
Bunlar olmadan da madem neticeye ulaşabiliyorduk, öyleyse Amerika niye yaptırım’lara kalkışıp sinirimizi oynattı? Madem YPG’ye sözü geçiyordu, bölgeden çekilmelerini temin için, 6 ay niye bekledi?
Her neyse. Olan olmuştur. Artık önümüze bakalım. Ankara’daki müzakerelere ve Türk-ABD mutabakatına dönelim. Soru şu: - Türkiye, istediğini aldı mı? Aldı. Hem de fazlasıyla. Yeter ki Amerikalılar, sözlerinde dursunlar. E durmazlarsa ne olur? Hiç. Operasyon, kaldığı yerden devam eder. Hem de daha yüksek tonda.
Velhasıl. Bugünkü durum, dünden iyidir. Memnun olmak gerekir. Lakin memnuniyetsizler var. Sanki hezimete uğramışız gibi, olup bitenleri hiç beğenmiyorlar. Çünkü beğenirlerse, onlara yandaş derler, öyle mi? Böylesine bir zavallılık görmedim.
Bir de mektup meselesi var. Ne tuhaf... Mektubu yazan değil, sanki yazılan ayıp etmiş. Mektubu gönderen değil, sanki alan kabahatli. Mektubun üslubu değil, sanki muhatabı sorumlu. Ne denir? Buna ad bulamadım.