Kaç gündür... Sabahtan akşama kadar “Başarısız operasyon” diye bağıranlara bir soru: Yüzlerce başarılı operasyon’un hangisini alkışlamıştınız ki?
İşin erbabına da bir soru: Dostunuz, yoldaşınız, ortağınız HDP’ye rica edip 13 vatandaşımızın serbest bırakılması için tavassutunu isteyemez miydiniz? Nokta.
Hayır, nokta değil, virgül. Neden HDP diyorum? Çünkü Kandil, Abdullah Öcalan’ın lafını dinlemez. Nitekim “Silahı bırakın” dedi, bırakmadılar. Barış sürecinde... Neydi o Öcalan’ın mektubunu Diyarbakır’da okurken, Sırrı Süreyya’nın mutluluğu?.. Sanki padişahın fermanını okuyordu. Ağzı kulaklarındaydı. Sonra o da gördü ki hapisteki adamı takan yok... Ahde vefa hak getire... “Kral öldü, yaşasın kral” gibi bir şey. Neyse, konumuz o değil. Dönelim yine biz, şu başarısızlık çığırtkanlarına.
Ben, sen, o
15 Temmuz’un hemen ardından sınır ötesi operasyonlara başlayan Türk Ordusu, bunlardan “Orada ne işiniz var” dışında zaten bir laf duydu mu? Duydu, duydu.
- Afrin’e girmeyin. Başka?
- YPG bize mi saldıracak?
Bunları hatırlatınca da ne cevap veriyorlar biliyor musunuz?
- Ama onlar da Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkarmışlardı. Hani, gramerde vardır ya: Ben, sen, o. / Biz, siz, onlar... Hangisindeyim, neredeyim, kimim, neyim? Vallaha artık şaşırdım.