Eğer programlarında sahiden Türkiye’yi oyalamak var idiyse, ABD heyetlerinin bunu başardığını söyleyebiliriz.
Ama kafaları karışıksa o başka. Ne var ki “Basra harabolduktan sonra” müzakelerin bir değeri kalır mı?
Kaç cephede birden mücadele vermekteyiz, düşünün.
Doğu Akdeniz’de teyakkuz halindeyiz.
Bir taraftan Pençe 2 Operasyonu, diğer taraftan yurt içindeki kalleş terör. Şimdi de Fırat’ın doğusu. Ve daha bir sürü şey.
Elbet bütün bunlara ne lüzum vardı diyebilirsiniz. Nitekim diyenler var. Eh, sesimizi kesip oturmak da bir yol. “Yurt savunması da neymiş?”
Lakin siyasi iradenin tercihi bu.
Bir gün başka bir irade gelir, isterse her cephede havlu atar, uysal bir devlet olarak herşeye “peki” der. “Alemle niye kavga edeyim?” Dedim ya, bu da bir yol.
Nitekim ana muhalefet ne yapıyor?
“Barış ve Özgürlük adına” Suriye konferansı düzenliyor. Meseleye “insancıl” yaklaşıyor. Şam Hükümeti’ni bile davet ediyor.
Yarın Doğu Akdeniz Konferansı da düzenleyip Güney Kıbrıs’ı, Mısır’ı falan da davet edebilir.
Gerçi bu yaptığı, devlet geleneğine aykırıdır ama uysal görünümlü bir paralel hükümet hiç de fena bir fikir sayılmaz.