Mahalle baskısı, sevmediğim bir laf. Ama bana büyüdüğüm mahalleyi hatırlatıyor.
Bizim mahallede delikanlılar vardı.
Dışarıdan gelen kötü niyetliler, önce onlara toslardı. Mahallenin namusunu korumak gibi bir işgüzarlık da ederlerdi ama hoş insanlardı.
Önce o delikanlılar, kayboldu gitti.
Mahallenin bir anayasası vardı. Vallahi tıkır tıkır işlerdi. Kimse mahkemelik olmazdı. Çünkü hep racon kesilirdi.
Orada halk filozofları vardı. Herbiri hergün bir atasözü üretirdi. Mutfak terbiyesi vardı. Sofra âdabı vardı.
Tanrı Misafiri diye bir kavram vardı. Sizin şimdi mahalle baskısı dediğiniz zıkkım, bizim mahalleden hiç geçmedi. Orada ortak ruh vardı.
Ne yazık ki o güzelim mahalle, bugün yüksek apartmanlarla dolmuş.
Top oynanacak tek arsa kalmamış. Bakkal kapanmış.
Fırın hilebaz birinin eline geçmiş. Taksi şoförleri hep yabancıymış.
Komşular birbirini hiç tanımıyormuş. Benim mahallem keşke yaşasaydı.
Mahalle baskısına bile razıydım.
Sokak kültürü nedir bilmeyen adamlar, bugün dillerinden mahalle baskısı lafını hiç düşürmüyorlar.
Acaba hangi mahalleden bahsediyorlar?
Sanırım bu lafı ilk kullanan merhum profesör bile, piyasaya sürdüğüne pişman olmuştur.
Hele birilerinin ağzına hiç yakışmıyor.
Her mahalle baskısı dediklerinde, şarkıcı olmak için evden kaçan kızlara benziyorlar.