Bu kadar yoğun bir dış politika, hiç görmemiştim. Böylesine bir seri diplomasiye meslek hayatımda ilk defa rastlıyorum. Hiç boş gün yok. Türkiye hep gündemde. Gündemin de ta göbeğinde. Sürekli baş aktör Türkiye.
Hoşumuza giden gitmeyen bir sürü şeyler oluyor. Olsun... Olacaktır da... Olmasın istiyorsan, etliye sütlüye karışmaz, evinde oturursun... Pencereden bile bakmazsın. Oh, ne rahat.
Tercih meselesi bu. Ot gibi saman gibi, hatta pısırık ve teslimiyetçi bir yol da izleyebilirsin, hakkını, hukukunu büyük bir cevvaliyetle de arayabilirsin. İster Fransız gibi şâgil olursun, ister Türk gibi âdil.
Yurt’ta sulh cihan’da sulh... Ah keşke... Ama olmuyorsa, ne yapacaksın? Ben kavga etmem diyerek kenara mı çekileceksin? Bu bir. İkincisi... “Libya’da ne işimiz var, Suriye’de ne işimiz var” derken, kimleri memnun ettiğini iyice bir düşüneceksin. Düşünemiyorsan, şimdi yaptığın gibi, bâri hiç konuşmayıp susacaksın, aferin. Hep böyle ol.