İçimdeki saygıyla karışık o korku, hiç eksilmemiş. Bu sütunda yazdığım her yazıya -önce- öğretmenim acaba beğenir mi diye bakıyorum.
Gramer hatalarından ödüm patlıyor. Noktalama işaretleri acaba yerinde mi, tamam mı? Son dakika bir daha gözden geçiriyorum.
Benim öğretmenim, bende bir Türkçe hatası görmemeli. Yıllık not ortalamam, hiç düşmemeli.
Geçenlerde bir dostum soruyordu: - Sen yazılarını yazarken, en çok neye dikkat edersin? Ona anlattım ki:
- Ben aslında tek kişi için yazı yazarım. Öğretmenim için... Onun beğenmesi yeterlidir.
- Nereden bilirsin beğendiğini?
- Bilirim. Onun ilkelerini hatmetmişim ben...
Onun devlet, millet, vatan, bayrak, cumhuriyet ve demokrasi sevdasını, iyice hazmetmişim.
Dostumun aklı pek almadı. Şüpheyle baktı. Tekrar sordu:
- Tek kişi için yazı yazılır mı?
- Yazılır... Öğretmenim bir ışıktır... Bana yolu gösterir. Çağdaş bir kafadır, bağnaz tarafımı yontar...
Adaletçidir, yapacağım haksızlıkları önler...
Siyasi tercihlerime karışmayacak kadar demokrat, inançlarımı da sorgulamayacak kadar laiktir.
Şimdi onun sesini duyar gibiyim:
24 Kasım’dan ne anlıyorsun? Yaz bakalım çocuk.
- Hay hay öğretmenim... Kaç satır olsun?