Zannettiler ki, bu hep böyle devam edecek... Türkiye, on yıldır olduğu gibi bir on yıl daha Avrupa’nın bekçiliğini yapıp mültecileri tek başına sırtlayacak... Yeni mültecileri de buyur edecek. Yoo, bu kantar, 4 milyon tartar.
Kapıları açarız dedik aldırmadılar, otobüslere doldurup yollarız dedik, tınmadılar. Öyle mi? Siz görürsünüz dedik, kapıları açtık. En doğal hakkımızı kullandık. Önce zaten içeridekiler ağlamaya başladılar:
- Yazık değil mi bu garibanlara? Yahu, kovmadık. “İsteyen gitsin, istemeyen kalsın” dedik. Uygar geçinen Avrupalılar ise barbar yüzlerini hemen öne çıkardılar. İşte Yunanistan’ın sınırda yaptıklarına bakın, muasır medeniyet neymiş görün.
Göç alsan kabahat, göç versen yine kabahat. 4 koldan saldırı... İçeridekiler de 5’inci kol. Türkiye’yi incitecek ne varsa ilk alkış zaten içeridekilerden geliyor. Yalan mıdır doğru mudur haberin altına üstüne bakan yok:
- Putin, Türk Heyetini ayakta bekletmiş. Oh ne iyi etmiş. O da bir şey mi? Cumhurbaşkanımıza da demiştir ki “sen kapının önünde bekle, ben çağırırsam içeri girersin.” Peki çağırmış mı? Yok canım, ne gezer? “Bugün meşgulüm, şimdi git, ben seni haftaya çağırırım” deyip savmış. Nasıl ama? Bir de ben sallayayım ki içeridekiler sevinsin.
Putin’in Türk Heyeti’nin yüzüne bakacak hali mi var? Mahçubiyet’ten kafası hep yerdeydi. 36 şehidimizin vebalini sırtında taşıyan adam, bir de heyetimizi istiskal mi edecek? Velev ki etti... Şimdi içeridekilere soruyorum: Üzülüyor musunuz yoksa sevindiniz mi? Doğru söyleyin.