“Kabil’de ne işimiz var?” Vallaha geriye dönüp de ta 1950’lere gidersek “Kore’de ne işimiz var?” diye de sorabiliriz. Bu gibi durumlarda, Devlet kâr-zarar hesabını herhalde iyi yapıyordur. Nitekim, Kore’de gösterdiğimiz kahramanlıklara karşılık ödüllendirilmiştik. NATO’nun saygın üyesi olduk. Şimdi de Kabil’de göstereceğimiz kahramanlıkların ödülü olarak, bakarsınız belki bizi şıp diye Avrupa Birliği’ne alıverirler.
Anket
Size sorarlarsa ki:
- Hangi partiye oy vereceksin?
Dersiniz ki:
- Sana ne ulan?
- Yahu, kendime suç ortağı arıyorum.
- Bana ne ulan!
Kırık kalp
Bana öyle geliyor ki... Bizim muhalefetin beklentisine hiç aldırış etmeden, ABD, Türkiye’nin kırık kalbini onarmaya çalışacak. Hatta bana öyle geliyor ki... S-400’ler konusunda bile ABD yumuşayacak... Belki çark etmenin yolunu arayacak.
Hükümetler, devletler birbirine zaman zaman kırılır, küser, barışır, sonra yine kırılır, yine barışır. Olabilir.
- Yaşasın diplomasi. Lakin dost bir ülkenin halkını kırdığın ve incittiğin zaman, o kalbi onarmak çok zordur. ABD, Türk Halkı’nı çok incitti. Gururuyla çok oynadı. Ankara-Washington hattı, tekrar rayına otursa bile, Türk Halkı’nın ABD’ye olan kırgınlığını gidermek, uzun yıllar alacaktır.
# Teşerrüf’müş
Dünkü yazımın bir cümlesinde teşerrüf kelimesini yanlış yerde kullandığımı sonradan fark ettim. Okuyucularımdan özür dilerim.