Ne pazarı? Ne kahvesi? Cumartesimiz pazarımız mı kaldı? Haftanın yedi günü artık eşitlenmiştir: Evdeyiz... Ve misafir yok. Disiplin, disiplin... Az kaldı, dayanın.
İstanbul’a bakıyorum. Bomboş... Şu tenha haliyle bile güzel... Nereden baksan güzel, nereye baksan güzel. Lâkin, insanların cıvıl cıvıl olduğu o kalabalık İstanbul, daha mı güzeldi acaba? Karar veremiyorum.
Uzaktan bir piyano sesi geliyor. Çıplak ses. Belli ki amatör bir öğrenci bu... Mesut Bey’in Nihavent Saz Semaisi’ni çalışıyor. Yanlış yunluş çalıyor ama olsun, gayretli bir öğrenciye benziyor. Tebrik ederim. Karşı yamaçtan bir de horoz sesi geldi az önce. Hepsi o kadar. Bunun dışında çıt yok. İstanbul, kendisinden hiç beklenmeyecek kadar büyük bir disiplin sergiliyor. Kuralları çiğneyenler elbet vardır ama 16 milyonluk bir şehirde olacak o kadar. Genel karnemiz iyi.
Türk Ordusu, zor şartlara rağmen sınır ötesinde görev yapıyor. İrfan Ordusu ve Sağlık Ordusu örnek bir beraberlik sergileyerek virüsle savaşıyor. Kadınlar Ordusu muazzam... Her evde yönetime el koymuş durumda. Ne güzel. Türkiye sath-ı müdafaa yapıyor.
Kolay değil. Karşımızdaki düşmanın üniforması yok. Elle tutulmuyor, gözle görülmüyor. Vurup kaçıyor, vurup kaçıyor. Ama nereye kadar? Biz öyle alçak ve kalleş düşmanlar gördük ki, öyleleriyle mücadeleyi çok iyi biliriz. Güzel memleketim. Pazar Kahvesi’ne hoş geldin.