Rıza Bey, artık bütün Türkiye’nin tanıdığı bir bey...
Kaç gündür medyadan sürekli duyuyoruz onu. İzmir-Bayraklı’da bir apartman.
Ve maalesef şimdi enkaz. Vaktiyle adını apartmana veren Rıza Bey, eğer yaşıyorsa, Allah uzun ömürler versin...
Fakat vefat ettiyse bile, adı hâlâ yaşıyor ve deprem vesilesiyle rahmetle anılıyor.
Arama-kurtarma çalışmaları, büyük fedakarlık ve titizlikle devam ederken, terbiyesiz adamın biri, beş kere on kere kuyruğa girip, yiyecek içecekleri poşete doldurup, kendi büfesine taşıyordu...
Neyse ki yakalandı. Ayşe Teyze bağırıyordu:
- Ben bu börekleri çörekleri hırsızlar için mi yaptım?
Adam pişkin. Verdiği ifadeye bakın:
- Ben bir hayırseverim. O paketleri fakir fukaraya dağıtmak için taşıdım. Buyurun işte. Bir tarafta yüzlerce depremzede...
Diğer tarafta da böyle bir depremzâde.
Bir de hoş bir anekdot yansıdı ekranlara. Genç ve güzel bir kıza soruyorlar:
- Depremde evden alıp kaçacağın ilk eşyan nedir?
Cevap: - Telefonum.
Nasıl ama? Canı kadar tatlı telefonu.
O olmazsa hayatın ne önemi var?
En merak ettiğim: Kurtarıcı kahramanların, o anki ruh halleri...
Enkaz altında her can’a ulaştıklarında ne hissediyorlar acaba? Hayat kurtarmanın hazzı, kimbilir nasıl yüksek bir duygu.
O duygu, onları mutlaka yüksek insan yapıyor olmalı. Hepsine sevgi ve saygılar.