Geçen haftanın incisi:
- Abdullah Gül’den niye bu kadar korkuyorlar?
Bütün hafta bu deli saçmasını tartıştık durduk.
Oysa kimsenin korktuğu yok. Bilâkis, yeni bir kesim, onu gayet sevimli buluyor.
Atatürkçü ve cumhuriyetçi duruşuyla sergilediği büyük aşama, kısmen müstehzi karşılansa da, millet ittifakı içinde - kısmen - takdir de görüyor.
Sadece bir problem var:
- Seçimde çatı adayı olmayı bakalım kabul edecek mi? Gül ya çıkıp derse ki:
- Ben Erdoğan’ın kardeşiyim. O beni Başbakan yaptı, Dışişleri Bakanı yaptı, sonunda Cumhurbaşkanı yaptı.
Rakip olarak şimdi onun karşısına çıkmak, kardeşliğe yakışmaz. Ve devamla:
- 11’inci Cumhurbaşkanı olarak anılmak şerefi, bana yeter. Der mi der.
Gerçi siyaset, ne nankör kediler görmüştür, gidip Hüsamettin Özkan’a sorun da anlatsın...
Tabii, Abdullah Gül’e böyle bir toz konduramam. Bence, yakışanı yapacaktır.
Adaylık teklifini elinin tersiyle itip evine çekilecektir. 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı, esasen her kula nasip olmayacak bir onurdur. Yetmez mi?
Niye yazıyorum?
Millet ittifakı ve özellikle de ittifak lideri, Çatı Adaylığı için kafasından Abdullah Gül’ü hâlâ çıkarıp atmamışa benzer.
Favorisi hâlâ odur. Fakat söyleyemiyor. “Şimdi erken, daha 3 yıl var” deyip duruyor...
Yumurta kapıya gelince nasıl olsa yeni bir Ekmeleddin bulurum diye mi düşünüyor ne?
Bilemem ama yanlış yapıyor. Hem ittifakı kontrpiyede bırakıyor, hem de Abdullah Gül’ün duygularıyla oynuyor.
...........
Madem öyle.
Çıkıp Gül söylemeli.
- Ben yokum demeli. Der mi der.
Bana en yakın ihtimal buymuş gibi geliyor.
Rüya mı görüyorum?