Herhalde dünyanın en lüzumsuz kurumu şu Avrupa Parlamentosu’dur (AP). Avrupa Birliği demedim, dikkat... Avrupa Parlamentosu diyorum.
- Yetkisi yok.
- Katkısı yok.
- İtibarı yok.
Sadece yesinler, içsinler, seyahat etsinler, arada bir ahkâm kessinler. Çoğu da bedavacı. Bayılırlar davet edilmeye.
İşte bu kurumun tek meşgalesi ve en büyük zevki Türkiye’yle uğraşmak. Kendi ülkelerinde hiçbir baltaya sap olamamışların, kapağı attıkları bir kulüp burası... Adı da epey fiyakalı ha... Avrupa Parlamentosu. Tabii, içlerinde değerli üyeler de var ama sesleri çıkmaz, hiçbiri etliye sütlüye karışmaz. Karışsa da kimse tınmaz. Ne güzel bir meslek.
Avrupalı meslektaşlar bunların ne mal olduğunu bilirler ve mesafeli dururlar... Ciddiye alanlar sadece bizimkilerdir. Her kararlarına, her açıklamalarına tepki göstererek onları muhatap kabul etmemiz ne büyük iltifattır... Biz olmasaydık başka müşteri de bulamayacaklardı.
Koskoca Avrupa Birliği’ne de hayret doğrusu. Kendine hafiflik getiren bu uyduruk parlamentoyu sahiden bir organ zannediyor. Ne de olsa bünyesine uygundur. Armut, tam dibine düşmüş.
Her açıklamalarında... Türkiye hakkında hazırladıkları ve hazırlayacakları her düzmece raporda... Avrupa parlamentosuna sadece şu iki kelimeyle karşılık vermeliyiz: - Siz kimsiniz? İşte o kadar: Kimsiniz?
Not: Siyaset Kemal Bey mazurdur. Ama Akşener, dış saldırılara niye hep sessiz kalıyor? Soru bu. - Herhalde el sıkışmaktan vakit bulamıyor. 81 ilde, 85 milyon kişinin elini bir an evvel sıksa da artık bitse bu şirinlik gösterisi ve nihayet kendine dönse.