Seçilmiş’in, atanmış’a olan üstünlüğü, bir sorumsuzluk derecesine varabilir mi?
Terbiyesizliğe kadar uzanabilir mi?
Şımarıklığa kadar dayanabilir mi? - Ben bir seçilmişim. Evet, ben de bir ‘seçmiş’im ama mesela orduya “satılık” diyesin diye seçmiş değilim.
“İran’ın tarafına geçip Türkiye’ye karşı savaşırım” diyesin diye seçmiş değilim.
Canın her sıkıldıkça “Türkiye’de can ve mal güvenliği yok” diyesin diye seçmiş değilim. Kendine gel.
Atanmışlık, utanılacak bir şey mi? Hayır. Binlerce, on binlerce, yüz binlerce atanmış insan var. Her meslekte var. Her ülkede var.
Ama sen seçilmişlik’le gurur duyuyorsan, önce ona layık olmalısın.
Seçilmiş insan, her şeyden önce kendini seçenlere saygılı olur. Milletin kutsalları üstünde tepinmez.
Seni seçtiysem, Belediye Hizmetleri’ni götürüp de terör örgütünün emrine veresin diye değil.
Kaldı ki...
Senin neren seçilmiş yahu? Sen, liderin iki dudağı arasından çıkan bir lütufla giriyorsun seçim listelerine...
İki sıra alta koysalar, kim tanır kim seçer seni? İsmini dahi bilmez kimse.
Fakat kör olası sistem, seni seçilmiş olarak zorla kabul ettiriyor bize. - Seçilmişmiş...miş.
Senin liderin bile seçilmiş sayılmaz. Demokrasilerde paraşütle inmek yoktur.
İşte sen ve senin gibiler, paraşütle inen tek seçici’nin seçtiği seçilmişlersiniz.
Yani tavşanın suyunun suyu.