Sürekli yalan söylemek bir hastalıktır. Öyle ki, yalan söylemeden yaşayamazsınız.
Yani mecbursunuz. Ona muhtaçsınız. Tıpkı uyuşturucu müptelalığına benzer. O olmazsa, krize girersiniz...
Cinnet’e kadar yolu var.
İşin kötü tarafı... Bulaşıcıdır da. Yalancı’yla fazla düşüp kalkarsanız, siz de aynı hastalığa yakalanırsınız. İlk belirtisi yüzsüzlük derler.
Damarlardan biri çatlarmış. Sormuşlar meşhur bir yalancıya:
- Yalanın ortaya çıkınca hiç utanmıyor musun? Cevap:
- Vallaha çok uğraşıyorum ama bir türlü utanamıyorum.
İşte ben yalancının böyle dürüst olanını severim.
Siyaset
Sabah başyazarı Mehmet Barlas, dünkü yazısında diyor ki: (mealen) “Demokrasilerde en fazla eleştiriye hedef olanlar, iktidarlardır”
Sonra da ekliyor: “Türkiye’de bu kural tersine döndü; muhalefet iktidardan daha çok eleştiriliyor.”
Çok doğru bir tespit. Muhalefete muhalefet etmek yaygın bir kurum haline geldi. Neden acaba?
Muhalefet, bunu hiç düşündü mü?
Özellikle ana muhalefet... Neden yüzde 25’e takıldı kaldı?
Neden yıllardır bir gram mesafe alamıyor?
Genel Başkanı neden bir türlü lider olamıyor? Neden onun Cumhurbaşkanı adaylığı bile ciddi karşılanmıyor? Neden?..
Ortada önemli bir arıza var... Var. Barlas nezaket göstermiş, arızaya değinmemiş.
Doğrusu benim de elim pek varmıyor...
Ama parti organları ve yetkili kurulları ne iş yaparlar? Sadece alkış mı tutarlar? Neyin alkışı bu?
Yahu Türkiye’de Komünist Parti bile mesafe aldı, ayıp değil mi koskoca Kurucu Parti’ye?