Hakaretsiz eleştiri.
- Küfürsüz maç.
- Dayaksız aşk.
- İçkisiz araba.
- Silahsız düğün.
Demek ki Avrupalı olmaktan önce iyi bir Türk vatandaşı olmak lazım.
- İftirasız siyaset.
- Dürüst ticaret.
- Terbiyeli rekabet.
Şüphe yok ki, artık disiplinli yıllar başlayacak... Yani ciddiyet... Dolayısıyla üretim, üretim... Kimse yan gelip yatamaz.
Bedavadan şöhret ve servet sahibi olamaz, yeni dünya şartları, buna izin vermez. Liyakat diyoruz ya. Boşuna sarılmadık bu kelimeye. Mecburuz.
Şu atasözlerimize bakar mısınız?
- Üzümünü ye, bağını sorma.
(Size neyi anlatıyor)
- Gemisini yürüten kaptan.
(Ne demek istiyor)
- Atı alan Üsküdar’ı geçti.
(Tamam da atı nasıl alıyor)
- İş bilenin, kılıç kuşananın.
(Nasıl da takdir ediyor)
Daha yüzlerce atasözü var.
Bunlar; tembellik, kolaycılık, kurnazlık, hilecilik anlatan deyişlerdir.
Fakat son kullanma tarihleri geride kaldı.
Bugün artık ekmek aslanın ağzında.
İltimas belki sıfırlanmaz ama liyakat her meslekte şart hale gelmiştir. Bu bakımdan, özellikle siyasette, bilgili birikimli uzmanlar çoğalmaya başladı.
Ticarette de öyle. Zehir gibi gençler var. İltimas onların yanında barınamıyor. Atasözlerimiz “bir baltaya sap olmaktan” da bahseder. Fakat liyakat “sap olmak”la yetinmediği için, daima yükselecektir.
Bu meselenin Cumhurbaşkanı’na ayağa kalkıp kalkmamak’la bir ilgisi yoktur. O, doğrudan terbiye’yle ilgilidir.