Ahmet Necdet Sezer’i alın, bugünkü Külliye’ye oturtun... Hem de aynı yetkilerle... Adına da tek adam deyin. Ne olacak? Hiç. Yine rutin bir Başkanlık yapacak. Saat 19.00’da da Külliye’nin elektriklerini söndürüp yatacak.
İnsan yapısıyla ilgili bir şey bu. Kanal İstanbul tartışmaları Sayın Sezer’i hiç ilgilendirmeyecek... İzmir Otoyolu’ymuş, yok Çanakkale Köprüsü’ymüş, bunları hiç dert etmeyecek... Hele Suriye?.. “Ne işi var bataklıkta?”
İnsanın kişiliğinden gelen bir özellik bu... Ayıp tarafı yok. Ama acar bir yapıya sahipsen, Başkan olmadan da Başkansın. Demirel, Ford Tesisleri için “Onlara Çankaya’nın bahçesini açarım” derken, gücünü Anayasa’dan değil kendi kişiliğinden alıyordu. Bahçe’yi sahiden bahşedecek miydi? Hayır. Ama bu üslubu hiç yadırganmadı. Tıpkı “Verdimse ben verdim” gibi.
Hele Özal? “Anayasa’yı bir kere delmekle bir şey olmaz” derken, ne kadar da tontondu. Kızamadık bile. Giydiği gömleği iyi taşıyordu. Buna mukabil “Ankaragücü’nü 1’inci lige terfi ettirmek” Evren Paşa’nın üstünde sırıtan bir smokin gibiydi... Millet gülmekten kırıldı. Kendi de şaşırdı. “Bu işin bu kadar mühim olduğunu bilmiyordum” dedi.
Yetkileri aşmak elbette ki kötü bir şeydir ama muktedir olmayı bilenler, sisteme esir olmazlar, kendilerini aşarlar. Yakışanı vardır yakışmayanı vardır: İnsan yapısı. Çünkü ben yaptım oldu var ya, yasal dayanağa rağmen bazen sırıtabilir. Eh, sırıtacaksa zaten yasal dayanağa ne gerek?
Velhasıl... Şu hantal bürokraside... Muktedir bir Muhtar’ı rutin bir Kaymakam’a tercih ederim... Medeni cesaret, kuru bir cür’et değil, adı üstünde, medeni bir gayret ve kutsal bir hizmettir.