Göktürkçe, Türkçe'nin bilinen en eski döneminde kullanılan, 2. Göktürk Devleti'nin resmi dilidir. Göktürk alfabesi 38 harften oluşur. Bunlardan 34'ü ünsüz, 4'ü ise ünlüdür. Kelimeleri birbirinden ayırmak için aralarında üst üste iki nokta kullanılır. Sözcüklerin başında ve ortasında ünlüler yoktur. Sağdan sola doğru yazılır. Göktürk alfabesinin kökeni ve nereden doğduğuna dair net bilgiler bulunmamakla birlikte, farklı görüşler vardır. Bazı bilim adamları Soğd, Pehlevi veya Sami kaynaklı olduğunu düşünür. Bazı kesimler Göktürk alfabesini 'runik' yazısı kabul eder. Bir başka kesim ise Slav kökenli olduğunu iddia eder. Fakat alfabeyi incelediğimizde bu tezlerin çürüdüğünü görebiliriz. Zira alfabedeki harflerin tamga özelliği taşıması, harflerin hikayesinin olması ve en önemlisi Göktürkler'in günlük yaşantısında önemli yer edinen nesneler ile harfler arasında bağ kurulabilmesi, bu alfabenin Türkler tarafından yaratıldığını gösterir. Bunu anlamak için harflerin şekillerini incelemek yeterli. Mesela ok şeklinde bir harf var ve bu harf "ok-uk" şeklinde okunuyor. Bu gibi örnekler fazlasıyla mevcut. Harflerin çizimleri, şekilleri Türkler'in sosyo-kültürel hayatından ipuçları veriyor. Tüm bunları gözden geçirdiğimizde Göktürk alfabesinin 'devşirme' ve türemiş değil, öz kaynaklardan çıktığını anlarız.
O döneme dair tek Türkçe yazılı kaynak
Göktürk alfabesi ile yazılmış olan Göktürk (Yenisey, Orhun) Yazıtları'nın, Türk tarihi ve edebiyatı açısından önemi buradaki birkaç kelamla anlatılamayacak kadar büyük Her şeyden önce "Türk" adının geçtiği tarihteki ilk Türkçe metin. Bugünkü Moğolistan sınırları içinde bulunan Göktürk kitabelerinin, İ. Ö. olan döneme dair tek Türkçe yazılı kaynak özelliği taşıması, o dönemde yaşamış olan atalarımızın hayatları hakkında bilgi vermesi açısından büyük bir hazine. Sadece bunlarla sınırlı değil. Bu kitabeler, aynı zamanda Türk devlet adamlarının siyasi ve politik açıdan düşüncelerini, devlet kademelerinin işleyişini ve devlet-millet hesaplaşmasını ihtiva eder. Ve yine, askerlik sanatı ve savaş stratejilerinden bahsetmesi, bugün de dünya meselesi olan büyük güç Çin hakkında uyarılarda bulunması, elzem bilgiler öğrenmemizi sağlıyor.
Yüzlerce mezar taşından bahsediliyor
Orhun kitabeleri tarihsel değerinin yanında edebi yönden de kıymetli bir eser. Türk edebiyatının ilk yazılı eseri. Nesir türünde yazılmış olan bu mezar taşlarında nutuk ve hitabet tarzı anlatım hakim. Dil oldukça yalın ve sade. Günümüz Türkçesiyle karşılaştırdığımızda bunu rahatlıkla görebiliriz. Üslubun ise keskin ve net olduğunu söyleyebiliriz. Türk yazı dilinin ilk örneği olmasına rağmen cümle kurgusu, yapısı ve anlatım biçimi oldukça başarılı. Yazıların kitabelerin dört cephesine, yukarıdan aşağıya ve sağdan sola doğru işlendiğini görüyoruz.
Orhun kitabeleri üzerine bugüne dek birçok ilmi çalışma ve araştırma yapıldı. Bu çalışmaların birçoğunun Türk bilim insanları tarafından yapıldığını söylemek isterdim ama maalesef söyleyemiyorum. Bu kitabelerden ilk kez 12'nci yüzyılda tarihçi Cuveyni bahsetti. Daha sonra 1700'lerde Strahlenberg yayımladığı eserinde Orhun kitabelerini kaleme aldı. En büyük ve en önemli ilmi çalışmayı ise 1893'de Danimarkalı alim Thomsen Göktürk yazısını çözerek yaptı. Thomsen, bize tarihimizin en güzide mezar taşlarını hediye etti. Türkologlarımızın da çeşitli çalışmaları var. Türk dünyası, ortak bir araştırma ve çalışma grubu oluşturmalı. Belli bir program dahilinde mezar taşları üzerinde daha yoğun ilmi çalışmalar yapılabilir. Yüzlerce mezar taşından bahsediliyor. Yeni ürünler ortaya çıkabilir. O yüzden bu hazine iyi işlenmeli.
Göktürkçe üzerine yapılan çalışmalar bunlarla sınırlı kalmamalı. Öğrenilmeli ve öğretilmeli. Bu nasıl olacak? Basit bir yöntemi var. Zorunlu ya da seçmeli, nasıl olursa artık, MEB müfredatında yer almalı. Ayrı bir ders olarak olmasa bile en azından Türk edebiyatı dersinin yıllık programına dahil edilmeli. Her kuşak atasının dilini, kültürel değerlerini, sosyal hayatlarını bilmeli. "Atalarımızın mezar taşlarını okuyamıyoruz" diyenler, bu mezar taşlarını da okumak, öğrenmek için çaba sarfetmeli. Lakin Türk tarihi, sadece İslam'ın kabulünden günümüze kadar gelen zaman zarfını kapsamıyor. Tarihimizi kendimizce dönemlere ayırıp bir kısmını kenara atabilir miyiz? "Göktürkçe modern çağda ne işe yarayacak?" tarzı söylemlerde bulunanlar olabilir. Bu, oldukça sığ ve müptel bir eleştiri. Hem Osmanlıca hem de Göktürkçe bilen biri olarak söylüyorum; tarihinizi araştırın, okuyun, öğrenin. Din, dil, ırk ayırt etmeyin. Sonuç olarak 40 çeri ile Çin sarayına akın eden Kürşat'ın yazısını öğrenmek ve öğretmek en manevi hakkımız.