İstiklal Caddesi, son zamanlarda belki de dünyada en yoğun şekilde Arapları misafir eden bir yere dönüştü. Caddeyi merkeze alan ‘Beyoğlu’nun Direnenleri’ adlı bir yazı yazmıştım. Yayın yönetmenimiz Işıl Cinmen, “Bunu daha geniş bir yazıya dönüştürelim” dedi. Genişletmeye bir türlü fırsat olmadı; derken direnenlerden birinin daha kepenk kapatacağı haberi geldi. İstanbul’un en eski pastanelerinden Karagözyan Yetimleri Vakfı’nın kiracısı Lebon’un tahliye edileceğini duyduk.
Yakın bir zamanda Denizler Kitabevi de caddeyi terk etmişti. Onun yerine hemen ertesi hafta bir bijuteri açıldı. Birkaç yıl önce Robinson Kitabevi de taşınmıştı. Yerine açılan dükkan da pandemiye dayanamadı. Şimdilerde yıllık 1 milyon 920 bin lira ödeyecek kiracısını arıyor. İstiklal Caddesi çok değerli bir yer ve bu caddeye değer kazandıran ama sahiplerine çok kazandırmayan işletmelerin yerine yenileri geliyor.
Bunun en önemli nedenlerinden biri Borçlar Kanunu’nda kira kontratlarıyla ilgili yapılan düzenleme oldu. Eski kiracıları korumayan yasa, Lebon’un 36 yıllık kiracısı olduğu yerle sorun yaşamasına neden oluyor. Lebon’un sahibi Abdurrahman Bey’le konuştum, süreci anlattı.
Aslında bugünden yarına bir taşınma zorunluluğu yok. Vakıf kontratını yenilemiyor. Kira tespit davası da açmıyor. “Yılbaşına kadar kira ödemeyin, sonra boşaltın burayı, daha yüksek bir bedelden kiraya vereceğiz” diyor. Lebon’un dükkana yaklaşık 3 milyon liralık bir yatırımı var. Buradan çıkarlarsa bunlar da çöp olacak.
LEBON’LU BİR BEYİN FIRTINASI
Haberi duyar duymaz “Ne yapılabilir?” diye konuşmaya başladık. “Aslında Galataport’ta bir yer verseler Lebon’a” dedik. Sonra “Atlas Pasajı’nda açılan Sinema Müzesi’nin giriş katındaki kafeye taşınsa” dedik. “Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nin içinde ne güzel olur Lebon” dedik. Hatta “Aslında bir yatırımcı Markiz Pastanesi’nin olduğu pasajı satın alsa ve Lebon ilk yerine taşınsa” bile dedik. Bunların hepsi mümkündü… Sizce de öyle değil mi?
Abdurrahman Bey, Lebon’un kapanacağının duyulmasıyla beraber çok sayıda basın mensubunun ilgi gösterdiğini, röportaj verdiğini söyledi. Bazı yatırımcılardan da haberler geldiğini ekledi. Doğuş Grubu’nun Galataport’unu gezdim. Beyoğlu’ndan bir işletme yok. Bundan yıllar önce Markiz’in olduğu pasaj tekrar açıldığında da Markiz dışında Beyoğlulu bir işletme yoktu. “Yaşamaz burası” dedik. “Kemancı, Hayal Kahvesi, Babylon, Kaktüs, Cambaz gibi işletmeler olmalı, taşıma suyuyla çevirmeye çalıştıkları müşteriyle bu değirmen dönmez” dedik.
Öyle de oldu. Şimdi bir Beyoğlu hayaleti olarak duruyor orası. Galataport’a da Beyoğlu’nun yerleşiklerinin nefesi lazım. Doğuş Grubu’nun yerinde olsam Lebon’u Galataport’a gelmeye ikna ederdim. Bununla yetinmez Pasaj Oriantal’ı yani Markiz’in olduğu pasajı da alırdım. Markalarımın bir kısmını buraya taşırdım ama Lebon’u ve Beyoğlu’nda kapanmak zorunda kalmış köklü geçmişi olan işletmeleri de dahil ederdim. Beyoğlu yeni bir yükseliş çağına giriyor. Üstelik şimdilerde bu gayrimenkul üç yıl önceki satış fiyatından 5 milyon dolar daha ucuza satılıyor.
VALLAURY’DEN SONRAKİ PASTANELER KUŞAĞI
Fransız Elçiliği çalışanlarından Eduard Lebon, elçi ülkesine döndüğünde İstanbul’da kalmaya karar verir. Galatasaray’daki Vallaury Pastanesi’nde çırak olarak çalışır. Patronun kızıyla evlendikten sonra Sen Petersburg adlı kafe-restoranını açar. Kısa bir süre sonra bugünkü Markiz Pastanesi’nin olduğu yerde kendi adıyla Lebon’u kurar. 1940’ta karşıya taşınır. Yaşlanınca yerini Kosti adlı bir Rum garsona devreder. Lebon’un eski yerinde Avedis Ohanyan Çakır Markiz’i açar. Yaşlanınca da burayı satıp bütün servetini Türk Hava Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı’na bağışlar.