Cihangir, bir kedi cumhuriyetidir. Her kıvrımından bir kedi çıkar. Sokakların adı vardır elbette ama size yol tarif eden biri, eliyle işaret edip şöyle de diyebilir: Dümdüz git, tekir yavrularını görünce sağa gir. Biraz ilerde kedi evinin önünde yatan kör kediye sırtını ver. Sağdaki deniz görünen merdivene inme. Tam karşı sokağa gir. Sarman kedileri geç. İkinci sokağın başında, su kaplarının yanında, elinde poşet hayvanlara ciğer veren bir kadın göreceksin. İşte o kadının peşine düş! O Nermin Abla’dır. Nermin Abla, seni Cihangir Parkı’nın yanındaki kedi merdivenlerine kadar götürür. Kendini kedilere adamış bu kadın, Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği’nin Altın Plaklı Kraliçesi Nermin Candan’dır. O zaman sen şimdiden aç YouTube’u Nermin Candan’ın ‘HAYAT MI BU?’ adlı şarkısıyla bir Cihangir turuna çıkalım.
“ESKİDEN BURALAR, BURALAR DUTLUK İDİ”
Cihangir, “Eskiden buralar, buralar dutluk idi” cümlesinin geçerli olduğu bir semttir. 16. yüzyılda şehrin dışı sayılırken, zamanla bahçeli ahşap evlerin olduğu bir sayfiye yerine döner. 1915 yılındaki büyük yangın kavurup yok eder ahşap evleri. Bahçelerin ortadan kalktığı, kagir yapılar dönemi başlar. Semt sakinlerinin büyük bölümü Rumlar ve Museviler’dir. 1942 Varlık Vergisi, 1948 İsrail Devleti’nini kuruluşu ve 1955 yılındaki 6-7 Eylül Olayları demografik yapının değişmesine neden olur. Geriye, bu şehirden başka yerde yaşayamayan birkaç aile ve esnaf kalır.
GECEYİ KIZ KULESİ’YLE SÖNDÜRMEK…
Uzun yıllar bu semtte oturdum. Geceleri evin salonundan Kız Kulesi’yle şehri söndürür, sabah yatak odasında Kız Kulesi’yle yakardım. Tüfenkçi Salih Sokak’tan Roma Parkı’na iner, sahildeki Nusretiye Camii’nin iki minaresi arasından bir Şehir Hatları Vapuru geçirip ondan sonra hayata karışırdım. Bir çok arkadaşımın aklına Cihangir deyince benim ev gelir.
“BU CİHANGİR DE ÇOK BOZULDU. ÇOOOK!”
Herkesin ayrı bir Cihangir’i vardır. Bu Cihangir, her nedense sürekli ‘bozulur’ ve ‘değişir’. Sıklıkla semt sakinleri değişir. Dizilerde kendine rol bulan genç oyuncular, bu semtte ev de bulur. Dizilerin ömrü kısa sürerse ‘Cihangirlilik’ de biter. Burası bir kafeler, lokantalar semtidir. Kahvedan, Kahve 6, Smyrna, Rose Marine, Journey, Cafe 21, Cafe 22, Geyik, Rika, Home Room, Kaktüs, Firuz, Sur Balık, Meyhane Demeti, Kasabım Ethane, Jash Meyhane, Savoy Balık, Kardeşler Pide Salonu, Pürtelaş Ocakbaşı, 5. Kat buradadır. Mekanlar da el değiştirir. Cihangir’i anlamamış işletmeciler hüsranla defteri kapatır giderler. İstikrarlı esnaflar, kaya gibi kıpırdamadan değişimi gözlerler. Özkonak Muhallebicisi, Firuzağa Kahveleri, Yılmaz Manav, Pera Kasap, Asri Turşucu, Çağdaş Market, La Cave, Atakan Tuhafiye ve Orhan Kemal Müzesi gibi…
SULTAN SÜLEYMAN’IN “AH!” DEDİĞİ YER
Kanuni Sultan Süleyman, sevgili oğlu Cihangir’i kaybedince sarayının tam karşısındaki tepeye onun adına bir cami yaptırmıştır. Mimar Sinan, bir manastır harabesinin üstüne camiyi inşa eder. Sultan Süleyman, cami külliyesinden ezan sesi geldiğinde hem bir “Ah!” çeker hem de içi ferahlardı. Sultan, o zamanlar nereden bilebilirdi ki kendi hayatını anlatan bir dizi çekilecek ve adını Şehzade Cihangir’den alan bu semt dizinin bazı oyuncularına ikametgâh olacak...
CİHANGİR'İN ŞEHADET ŞERBETİ
Sultan Süleyman, semte adını veren oğlu Cihangir ve Beyazıt’ın sünneti, kızı Mihrimah Sultan’ın da düğünü için 27 Kasım 1539 yılında bir Sur-u Hümayun düzenletir. Bu şenliğin ziyafet masraf defteri elimizdedir. Yaklaşık yüz bin insana 42 çeşit yemek, 53 çeşit tatlı ve kurabiye sunulmuştur.
Sultan’ın 13 gün süren ‘bu en mutlu gününde’ aklından geçmezdi elbet, Şehzade Mustafa’yı boğdurtacağı, en sevdiği şehzadesi Cihangir’in de üzüntüsünden henüz 22 yaşında şehadet şerbeti içeceği... Bu şenlikte sunulan soğan dolması tarifini ‘Tanrıçanın armağanı, hayatın anlamı didikleme soğanı’ başlığıyla www.posta.com.tr’de bulabilirsiniz.
SANATÇI MAHALLESİ
Cihangir, Türkiye’nin sinema tarihi boyunca, oyuncuların, yönetmenlerin ve sinema emekçilerinin yaşadığı yer olmuştur. Sadece sinemacılar değil, tiyatro, opera, bale ve orkestra sanatçıları da burada konaklamıştır. Tabii çok sayıda gece kulübünün şarkıcıları, müzisyenleri ve çalışanları da… Burası bir sanatçı mahallesidir.
Nazım Hikmet’ten Murathan Mungan’a, Atıf Yılmaz’dan Nuri Bilgi Ceylan’a, Ahmet Mümtaz Taylan’dan Teoman’a, Zeki Demirkubuz’dan Harun Tekin’e, Atalay Taşdiken’den Orhan Oğuz’a, Lale Müldür’den Orhan Pamuk’a, Hümeyra’dan Ayşegül Aldinç’e, Selçuk Yöntem’den Kenan İmirzalıoğlu’na, Yetkin Dikinciler’den Ata Demirer’e, Engin Günaydın’dan Tuna Kiremitçi’ye kadar pek çok yazar, şair ve sanatçı burada oturmuştur. Tüm bu sanat kollarının hepsinin üstüne bir de ressam olan Mehmet Güreli de burada oturur. Gazeteci Tuğrul Eryılmaz, Işıl Cinmen ve yayıncı Nurhak Kaya’yı da anmadan geçemeyiz.
ORHAN PAMUK'UN BALKONU
Akarsu Caddesi’ndeki evimde bir sabah pencereyi açmış ve bir mucizeye tanık olmuştum. Sisten göz gözü görmüyordu. Sis yavaşça aşağıya doğru çökmeye başladı. Karşımda sadece Kız Kulesi görünüyordu. Sanki Kız Kulesi’nin sisten etekleri vardı ve bütün şehir eteklerinin altında kalmıştı. Cihangir’den görünen İstanbul manzarası gün içinde anlık değişir.
Bu durum Orhan Pamuk’un Cihangir Camii manzaralı evinde günde ortalama 70 fotoğraf çekmesine neden olmuştur. Evinin balkonundan aynı açıdan çektiği 8.500 fotoğraftan bir kısmı ‘Balkon’ adıyla bir kitaba dönüşmüştür. Pamuk şöyle der: “Beni fotoğraf çekmeye çağıran diğer duygu, balkonumdan ‘her şeyin’ gözüktüğü inancıydı. Cihangir Camii’nin hemen arkasındaki evimin balkonu çok geniş bir panoramaya, Boğaz’ın ve Haliç’in girişinin çok zengin bir manzarasına bakar.
Gün boyunca yük gemileri, küçük kayıklar, Şehir Hatları vapurları, balıkçı tekneleri, uluslararası yolcu gemileri, yatlar, yelkenliler önümden geçer gider. Bu büyük faaliyet de, yıllar boyunca zaman zaman bana tıpkı bulut kümeleri ve ışık huzmeleri gibi bunu kaçırmadan kaydetmeliyim duygusu veriyordu…”