Londra Tasarım Bienali’nin bu yılki teması ‘Global Game’. Yani ‘Küresel Oyun.’ Bienal, sanatçıları ‘dünyanın gittiği yerle ilgili bir düşünme biçimine davet’ ediyor. Bu davet üzerine Türk sanatçı ve mimar Melek Zeynep Bulut, ekibiyle bir tasarım şekillendiriyor. Şubat ayında başlayan beyin fırtınasını izleyen üç ayın sonunda ortaya ‘Açık Yapıt’ isimli bir eser çıkıyor. Eserin hikayesini Bulut’un kendisinden önceki gün dinledim. ‘Açık Yapıt’, 34 ton ağırlığında metal borulardan oluşan bir eser. Bakınca anıtsal kapılar gibi duruyor. İç içe geçmiş altıgen bir yapı. Ama o ‘dağ gibi’ sarsılmaz duran anıtsal yapıya yaklaştıkça harekete geçtiğini görüyorsunuz. Çünkü kapıyı oluşturan borular insan veya rüzgar devinimiyle hareket ediyor ve kurgulanmamış, rastlantısal sesler çıkarıyor. Borular akustik yüzeye sahip. Bu eser, 44 ülkenin katıldığı bienalin düzenlendiği Somerset House’un en özel yeri olan avlusunda sergilenecek.
NAZİK BİR PROTESTO
“Neden hareket eden kapılar?” sorusunu Bulut şöyle yanıtladı: “Geçen yıl bir geminin Süveyş Kanalı’nı tıkaması sonucu dünya ticaretinin durması örneği gibi; dünyada artık doğru gitmeyen birtakım kilitlenmeler var. Küratörümüz, bu temada birtakım çözümler üretmemizi istedi. Bir çözüm bulmak, tek bir soruna cevap verebiliyor. Biz daha üst bir bakış açısı geliştirdik. ‘Eşik’, ‘sınır’, ‘hafiflik’ ve ‘rastlantısallık’ metaforlarını esas aldık.
Dünyanın bir eşikte olduğunu düşünüyoruz. Bilinç yükseltmediğimiz sürece tüm tanımların içinde sıkışıyoruz. Belki de tüm tanımlardan özgürleşmeliyiz. Kaskatı duran, gücü temsil eden anıtsal bir kapının soyut olmasını, bir anda ete kemiğe bürünüp ses çıkarabileceğini veya rüzgarda hafif hafif sallanmasını beklemeyiz. Bu kalıplaşmış kapı formunun zihinde yer etmiş anlamını değiştirmek istedik. Bu kapılar birer eşik. Birer sınır temsilcisi. Aslında nazik bir protesto tasarladık.”
KÜRESELLEŞEMEDİK
Pandemi, Süveyş Kanalı’nın tıkanması, Ukrayna-Rusya savaşı, iklim krizi, doğal afetler gibi olaylar, küreselleşmenin can damarına büyük darbeler indirdi aslında. Birbirine bu kadar bağlı, küresel bir yapının içinde yaşamanın bizi özgürleştireceğini sanarken aslında nasıl hapsettiğini hep birlikte yaşadık, yaşıyoruz. Yüzlerce sınır var ama aslında hepimiz tek bir sınıra aitiz. Bir ülke sınır kapattığında tüm sistemler bozuluyor.
O yaptırım gücü yüksek küresel paktlar işlevsizleşiyor. Yani dünya, sanılandan çok daha kırılgan, akışkan bir yer. Birbirimize bu kadar bağlı ve bağımlı bir sistem içinde yaşarken, yaptığımız her şey, attığımız her adımda ‘öteki’ insanın da sorumluluğunu taşıdığımızın farkına varmamız için başka felaketler yaşamamıza dilerim gerek kalmaz.
Dünya çılbırı keşfediyor
Türkiye’nin gündemi seçimler olabilir. Ama dünya, Türkiye’deki lezzetleri konuşuyor. Geleneksel yemeklerimizden ‘çılbır’, New York Times gazetesine konu oldu. Gazete, bu zengin lezzetin tarifine yer verdi. Gazete, dijital ortamda son zamanlarda gördüğü en büyük etkileşim trafiğini bu tarifle yaşadı. Türkler, ‘yemek olmadığında besleyici ve doyurucu olsun diye’ yapılan çılbırı heyecan verici bulan yabancılara hemen tüyo verme yarışına girdi. Doğrusu çılbır, son yıllarda Batı ülkelerinde birçok yerel ve lüks işletmenin de menüsünde yer alıyor.
HAK EDİLMİŞ, GECİKMİŞ İLGİ
Bu paylaşımın altında İngiltere Teddington’daki kafe ‘Islay Coffee’ de hemen reklam yaptı. “Türk yumurtası artık bizim de menümüzde. Kızgın yağ, marine edilmiş sarımsak, pul biber ve yoğurtla servis edilen poşe yumurta yapıyoruz” dedi. Bizim belki de alışkın olduğumuz için gerektiği ilgiyi göstermediğimiz Türk lezzetlerinin hak ettiği ilgiyi dünya liginde bulması harika. Bu tarifi şimdiye kadar Yunanların çalmaya kalkmaması ve Türk lezzeti olarak sunulmasına da ayrıca şaşırdım. Yarın, bir gün ‘Çılbıraki’ patenti almak için başvuruda bulunurlarsa ama şaşırmam.