Venedik Film Festivali’nde filmlerden çok aşk dolu mutluluk pozları veren çiftler konuşuldu. ‘Bir aksesuar olarak genç sevgili’nin moda olduğu yazıldı. Bu çiftlerin en önemli ortak özelliği ise yaş farklarının biraz fazla olması. Neye göre fazla? Toplumsal ve bilimsel normlara. İki normu da açıklayacağım.
Öncesinde festivalin en çok dikkat çeken çiftlerinden bahsetmek istiyorum. Festivale 34 yaşındaki sevgilisi Ines de Ramon’la katılan 60 yaşındaki Brad Pitt, aralarında 17 yaş fark olan George-Amal Clooney çifti, 15 yaş farkları olan Emma Corrin (28) ve Rami Malek (43). Bunlar yeni nesil sevgililer. Bir de Richard Gere (75) ve altı yıllık karısı Alejandra Silva (41), Willem Dafoe (69) ve 19 yıllık karısı Giada Colagrande (48), İspanyol aktör Antonio Banderas (64) ve 2014’ten beri evli olduğu Nicole Kimpel (43) var.
SEN BRAD PITT MİSİN?
Günlük yaşamda bu tür çiftlerin toplumsal kabul görmesi çok zor oluyor. Zaten evlilikleri ya sürmüyor ya da çok sorunlu devam ediyor. Bilimsel olarak da ideal yaş farkının hiç olmaması ya da en fazla beş olması tavsiye ediliyor. Bu konuda 26 Mayıs 2024 tarihli yazıma göz atabilirsiniz. Yani ekranda gördüğümüz çiftler, gerçek hayatın bir yansıması değil. Onların standartları toplumsal standartlardan çok uzakta. Bu çiftlere bakıp “Onlar yaparken iyi” deyip sizden 30 yaş küçük kadınlarla birlikte olursanız bu sizi günlük hayatta ‘sapık’, ‘zaaflarına yenik’, ‘kötü ebeveyn’ yapar. Konunun kendi kararlarını alma iradesine sahip iki yetişkinin rızasına dayalı bir ilişkiyle alakası yok. Hollywood, ilişkiler açısından kıstas alınamaz. Çünkü… Birincisi, onlar Brad Pitt, George Clooney, Rami Malek, Antonio Banderas... Yani halen heykel gibi kalan adamlar. Kel, göbekli, fodul değiller. Tazeliklerini koruyorlar. İkincisi; birlikte oldukları kadınlar da servet avcısı ya da 20’lerindeki kadınlar değil. Hepsi kariyerli, olgun yaşlarda, ‘biri’ olmuş, kendilerini kanıtlamış ve evlilikleriyle tanımlanmaktan öte vasıfları olan kadınlar.
EN AZ UYUMA YARIŞI TERSİNE DÖNDÜ
Bill Gates, Microsoft’u kurduğunda öyle işkolikmiş ki hangi çalışanın önce çıktığını takip etmek için ofisinde otoparka bakan bir yerde oturuyormuş. Çocukluk arkadaşı Paul Allen ile bu hırsları sayesinde 2.99 trilyon dolarlık değerlemesi olan bir şirket sahibi şu an. 68 yaşındaki Gates’in verdiği son röportaja denk geldim. Emekli olmak istemediğini söylüyor. Halen işinin başında olan 94 yaşındaki Warren Buffet’ı örnek alıyormuş. Sağlığı elverdikçe devam etmek istiyor. Gates ve onun döneminde dünya devi şirket kuran CEO’lardan daha iyisi halen gelmedi. Teknolojiyi domine eden Jeff Bezos, Elon Musk, Mark Zuckerberg, Jensen Huang ve Jack Ma bir ekol yarattı. Yeni nesilden sadece OpenAI CEO’su Sam Altman var onları geçmeye aday. Bu adını saydığım ekolün ortak özelliklerinden biri de uzun yıllar çok az uyuyarak çalışmaları olmuştu. Şimdilerde de tam tersini yapıyorlar.
ÖMÜR UZATMA YARIŞI
Olabildikçe çok uyuyorlar. Yani mega milyarder olmalarından sonra uyumayı öğrenmişler. Bill Gates, bir podcast’te “Az uyumak meslektaşlarım arasında bir tür rekabet haline gelmişti. 30’lu ve 40’lı yaşlarımda uyku hakkında bir konuşma yapıldığında herkes ne kadar az uyuduğunu söyleyerek hava atmaya çalışırdı. Ben de ‘Vay be, bu adamlar çok iyi, daha çok çalışmalıyım. Uyku tembelliktir ve gereksizdir’ diye düşünürdüm. 20’li yaşlarımda hafta sonlarına ve tatillere inanmazdım. Bu yüzden kendimi nasıl zorladığım biraz kontrolüm dışındaydı. Ama artık o kadar çalışmıyorum” diyor. Çünkü uykuyla ilgili bilinen bilimsel gerçekler de çok değişti. Bugün bilim dünyası, insanın zihinsel olarak en güçlü haline uyudukça geldiğini savunuyor. Zaman kaybı sanılan uyku aslında ömre ömür katmanın bir yolu.
İSTANBUL’DA IŞIKLI BİR GECE
Alman DJ Boris Brejcha geçen hafta İstanbul’daydı. Muhteşem bir konser verdi Bonus Parkorman’da. Nasılsa vaktinde çıkmaz diye düşünerek yanıldık. Dakikası dakikasına sahnedeydi. Saat tam 00.00’da da sahneden indi. “Alman olduğunu söylemeden Alman olduğunu belli et” temalı bir dakikliği var. Brejcha, Venedik Karnavalı’nı anımsatan bir ‘Joker’ maskesi takmasıyla biliniyor. Konsere katılan tüm dinleyicilerine de bu maskenin bir kopyası ile LED bileklikler hediye ediliyor. Hiç ara vermeden ve tempoyu düşürmeden 3 saat boyunca verdiği konseri sırasında müziğin ritmine göre bilekliklerimizde farklı renkte ışıklar yandı. Hepimiz performansının bir parçası olduk yanan bilekliklerimiz ve maskelerimizle. Yetenek tek başına hiçbir şeye yetmez. Disiplin, zamanı yakalamak, dinleyiciye saygı ve organik iletişim, müzikte markalaşmanın sihirli formülü. İz bırakmak böyle olur.